Şimdiki Adliye binasının yerinde olan Çorum Cezaevi (mapusdamı) önceler isahası tel örgülerle çevrili yalnız bir bina idi. Sonraları cezaevi çevresini çepeçevre çevreleyen yüksek ve kalın taş duvarlar örüldü. Taş duvarların olmadığı dönemlerde pencere kenarında oturan mahkumlar görünür, yoldan geçenlerle bile konuşabilirlerdi. Bu taş duvarların dört bir yanının üstüne nöbetçi jandarma kuleleri kondu. Jandarma karakolu binası da bu taş duvarların bitişiğinde ayrı bir bina idi.
Cezaevi yanında bulunan Jandarma karakolundaki jandarmaların nöbetçi olmayanları, ellerinde tüfekler, çavuşları nezaretinde “Hazırol, sağa dön, sola dön, yat-kalk” diye talim ederken bizler de onların biraz uzağında onlarla birlikte askercilik oynardık.
Taşhan’dan sonra Yazı Çarşı’daki Çorum Cezaevi kaç yılında yapıldı bilmiyorum. Ancak cezaevi yapılırken söylenen bir söylenti var. Cezaevinin inşaat halindeyken söylenenleri Eğitimci şair, yazar Can Yoksul’n söyleminden aynen aktarıyorum:
“Çorum mapushanesi inşaatı süresince Midi Sülük olarak anılan dedemin kardeşi İsmail Emmim de çalışmış. İsmail emminin anlattığı şu konu çok önemlidir. ‘Biz orada işçi olarak çalışıyorduk. Bir gün kazdığımız bir yerin üzerinde farklı renkte koyu bir sıvı birikti. Merak ettik; bir kağıt parçasını bu sıvıya batırıp çıkararak ateşte tutuşturduk. Islanan kağıdın aniden yandığını gördük. Anladık ki buradan sızıntı halinden çıkan sıvı petroldü. Görevlilerle görüştük ve yine görevlilerin emriyle kazdığımız yeri kapattık.’ İsmail emminin anlattığına göre mapushane inşaatı süresince buradan çıkan sıvı bir petrol damarıdır.
Aynı olayı doğrulayan bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Olayı anlatan Sovyetler Birliği’nin yeni kuruluşunda görevli olan önemli bir diplomat Mihail Vasilyeviç Frunze’dir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde antlaşma yapmak için Türkiye’ye bir heyetin başında gelen Frunze, seyahat anılarıyla ilgili yazdığı analarında, Merzifon’la ilgili yazdığı şu bilgiyi vermektedir:
“Öteki madenlerden gümüş bakımından zengin olan gümüş kurşun madeni ocakları işletiliyor. Ama şimdi maddi olanaksızlıklar nedeniyle üretim durmuş. En öneli yataklar petrol yatağı. Merzifon’dan beş-altı kilometre uzakta petrol, topraktan oradaki nehrin hemen yanından oldukça büyük bir kaynaktan çıkıyor. Bu yatak işletilmiyor. Yalnızca çevre köylerinin halkı bu yataktaki petrolden kendilerince yararlanıyor. Köylerin petrol damarlarının zenginliği konusunda hiç kimsenin kesin bir şey bildiği yok.”
Sovyetler Birliği diplomatı Frunze’nin o dönemde yazdığı anılara göre Samsun-Çorum hattını oluşturan bölgede büyük maden yatakları vardır. Bugün bu bölgenin maden yataklarının işletilip işletilmediğini ve işletme ruhsatları kimlerin elinde olduğu bilinmiyor.
(SÜRECEK)