Siyonistlerin Gazze halkına uyguladığı soykırıma ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilere yaşattığı dehşete saldırının baş aktörü Trump tarafından ara verildi. Son verilmedi. Ara verildi diyorum Çünkü Netanyahu saldırı sinyalleri vermeye devam ediyor.
Ateşkes görüşmeleri Mısır’ın başkenti Kahire’de imzalandı. Bir tuhaf ateşkes dememin nedeni görüşmelere baş cellat Netanyahu ve onun kadar karanlık HAMAS’ın temsilcisi katılmadı. Netanyahu’yu patronu Trump temsil etti, HAMAS’ı ise Mısır Devlet Başkanı. Saldırının baş sorumlusu ve bu saldırıya ve soykırıma zemin hazırlayan HAMAS’ın görüşmede olmaması kadar tuhaf bir durum olabilir mi? Biri saldırı diğeri savunma durumunda olan iki tarafın da görüşmede olmaması…
Ateşkes 10 Ekim 2025’te başladı. Trump bu ateşkes anlaşmasının bir barışa gideceğini, Gazze’de yeni bir sayfa açılacağını, yirmi maddelik barış planının yürürlüğe gireceğini açıkladı. Haritayı Trump ve Netanyahu’nun çizdiği bir barış ne kadar gerçekçi olur? İkili kan dökücüden barış çıkar mı? Resmi açıklamalara göre 68 bin, resmi olmayan açıklamalara göre iki yüz binin çok üzerinde Filistinlinin katledildiği gerçeğini hiçbir ateşkes veya barış görüşmesi gizleyemez.
Trump planı uyarınca HAMAS 20 esiri, İsrail 1968 esiri serbest bıraktı. Esir takası gerçekleşti. Gazze’de bir görev gücü oluşturulacak. Bu gücün içinde Türkiye’nin de olacağı bildiriliyor. Askerlerimizin fiili olarak sahada olması ne kadar gerçekçidir? Ne kadar uygulanabilirdir?
Birçok ülkede HAMAS zafer kazanmış gibi bir hava esiyor. Bu ateşkesi zafer olarak dünya kamuoyuna sunmak doğru mu? Yaklaşık 200.000 insanın katledildiği, evsiz ve aç bırakıldığı bir saldırının sonucunda hangi zaferden söz edilebilir?
Soykırımı planlayandan ve uygulayandan barış çıkmaz. Çıksa çıksa yeni saldırı planları ortaya çıkar ki bunu ansızın başlayan bombalar duyurur.
Daha önce Camp David görüşmelerinde ateşkes ve barış onaylanmıştı, ancak taraflar uymadı ve süreç içerisinde Ortadoğu kan gölüne, Filistin yok oluşa sürüklendi.
Ateşkesin başlamasıyla birlikte dünyanın birçok ülkesinden Birleşmiş Milletler aracılığıyla Gazze’ye yardım tırları ulaştı ve yerlerinden uzaklaştırılan insanlar dökülmüş beton yığınından başka bir şey kalmayan evlerine dönmeye başladı. Gazze diye bir kent yok, ABD kaynaklı en modern bombaların yarattığı yıkımın neden olduğu moloz yığını var.
Eğer ateşkes sürer ve giderek barış yerleşirse bu kent nasıl ayağa kalkacak? Yıkılmış bir kent hangi ekonomik güçle ayağa kalkar, hangi parayla inşaat sektörü yeniden yaşanacak bir yer haline getirir? İnsan yaşamının vazgeçilemez temel gıda, temizlik maddeleri ve su bu kentte nasıl erişilebilir kılınır? Elektrik, gaz, ulaşım araçları ne zaman ve nasıl sağlanır?
En azından çocukların açlıktan kırılmayacak, ekmek ve suya ulaşabilecek olması bir teselli nedeni olabilir.
Bir de bu kentin yönetim sorunu ortaya çıktı. Trump ve Batı hiçbir koşulda HAMAS’lı bir çözüm istemiyor, uluslararası bir yönetimin oluşmasını öneriyor. Bu yönetim Filistinlilerin haklarını ne dereceye kadar dikkate alacaktır? Filistinlilerin yönetmediği bir mandacı anlayışla Filistin kurulabilir mi?
Trump Gazze’yi bir tatil cenneti yapacağını, Akdeniz’in Maldivleri olacağını açıklamıştı. Öyle güzel bir tablo çiziyor ki sanki burada hiçbir şey olmamış, soykırım yaşanmamış, kent yok olmamış, burası 2.5 milyon insanın yaşadığı alan değilmiş, bomboş bir kıyı parçasıymış da bu alan turizme açılacakmış!
Dünyanın gözü önünde yaşatılan vahşete dünya halkları tepki gösterip milyonları bulan insanın katıldığı mitinglerle protesto ederken hükümetlerin neredeyse hiç birinden ses çıkmaması da anlaşılır gibi değil. Filistin’i tanıdığını ilan eden İspanya, Venezuela, Kolombiya, İzlanda dışında BM üyesi ülkelerin hiç birinden ses çıkmıyor. Arap rejimleri ise tamamen ABD ve İsrail çıkarları doğrultusunda hareket ederek Filistin konusunu gündeme bile almıyor.
Trump Kahire’de bir şov yaptı. Bu şova birçok ülke temsilcileri katıldı ve Trump’ı alkışladı. Trump’ı alkışlamak Siyonistlerin işlediği soykırım suçunu görmezden gelmek, belli ölçüde ortak olmak demektir.