BİR BARDAK SOĞUK SU

Abone Ol

Günümüzde siyaset, toplumsal sorunları çözmek için araç değildir. Aksine keseyi ve kasayı doldurmak için bir araç haline gelmiştir.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın °∞Kendi bakanlığınıza kendi şirketinizden 9 milyon liralık dezenfektan sattınız mı? satmadınız mı? Sattıysanız bu etik mi? İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?°± sorularını yöneltiyor. Şimdilik bu sorular yanıtsız. (*)

Oysa Türkiye’nin siyaset anlayışı ve ahlakı bu değildi. Yani bu iktidar geçmişten böyle bir miras devir almadı. Buna rağmen her dönemde yolsuzluk eğilimleri taşıyanlar olmuştur. Ne var ki hiç bu dönemdeki kadar sıradanlaşmamıştı.

İsterseniz Cumhuriyetin kurucusu “iki ayyaştan” (!) bahsedelim. İnönü, Lozan Konferansı için gittiği İsviçre’de hem kendi eşi, hem de Atatürk’ün eşi için alışveriş yapmış, elbiseler almış. Atatürk’ün eşi için aldığı elbiselerin faturasını onun adına kestirmiş, dönünce faturayı Mustafa Kemal Paşa’ya vermiş. İnönü’nün kızı Özden Toker, şöyle anlatıyor: “Aralarında böyle bir şey olmaz tabii, ama babam faturayı göstermiş, Atatürk de ödemek istemiş. Bu, birbirlerine gösterdikleri nezaket aslında... Babam bu faturayı hatıra olarak saklardı.”

Yine İnönü’nün bir tekstil fabrikasını gezmesi sonucu, İsmet Paşa’ya bir elbiselik kumaş hediye ederler. İnönü başına gelecekleri bilir ve muhasebecisine “kumaşın ödemesinin yapılıp faturanın mutlaka alınmasını” söyler.

1950’den sonra Demokrat Partili bir milletvekili meclis kürsüsünden İnönü’nün aldığı elbiselik kumaşın parasını ödemediğini söyler. Ertesi gün faturayı meclise getiren İnönü faturayı iddia eden vekilin yüzüne çarpar. İşte bu “ayyaşların” (!) böyle garip garip huyları, etik kuralları vardı.

Yine Atatürk, Fransız hukuk fakültelerinden, okutulan ders kitapları ile ayrıntılı dünya tarihi kitaplarını istemektedir. (**)

Büyükelçi hemen aldırır ve postayla gönderir. Bir süre sonra Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu, Paris Büyükelçisi Fethi Okyar’a bir mektup yazar, Atatürk çok memnundur, hatta minnettardır, yalnız bu kitapların bedelini ödemek istemekte ve şöyle demektedir: “Paşa hazretleri, bu kitapların bedelinin bildirilmesini istiyor, sonra bir daha kitap istemeye yüzümüz olmaz, diyorlar.” Fethi Okyar faturayı gönderir ve Atatürk faturayı kendisi öder.

Geçmişteki başbakanlardan merhum Adnan Menderes’in hatalarını, ülkeye verdiği zararları bir tarafa yazıyoruz. Bu bizim Menderes’in doğru yaptıklarını görmeyecek kadar gözümüzün kör olduğu anlamına gelmez. Örneğin Menderes’in oğlu Yüksel Menderes üniversiteyi bitirince ticaret yapmak ister, Menderes ise “Ben başbakan olduğum sürece böyle bir şey yapamazsın” diyerek izin vermez.

Bu iktidar döneminde Milli Eğitim Bakanlığı, özel okul sahibi Prof.Dr. Ziya Selçuk'a, Sağlık Bakanlığı, hastane sahibi Dr. Fahrettin Koca'ya, Turizm Bakanlığı, turizm şirketi sahibi Mehmet Nuri Ersoy'a emanet edilmiştir.

Bu iktidar döneminde Reza Zarrap Bakan Zafer Çağlayan’a hediye ettiği 700 bin liralık saatin ücretini peçete kağıdına yazarak fatura yerine kullanmıştı.

Reza Zarrap sonra da tarihe geçen şu ünlü veciz sözü kullanmıştı “Orospu ile memurun bahşişini baştan vereceksin.”

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’a sorulan, yanıtlanmayan soru açık “Kendi bakanlığınıza, kendi şirketinizdem dezenfaktan sattınız mı?”

“Devletin malı deniz” felsefesi gündemdeyken aykırı davranmak oyun bozanlık olurdu. Bakan İstifa mı dediniz? Yok öyle bir alışkanlığımız. ‘Üzerine bir bardak soğuk su için’ iyi gelir.

*

(*) Bu yazı kaleme alındıktan sonra, Bakan’ın görevden alındığı öğrenilmiştir.

(**) Bizim Diplomatlar, Bilal N. Şimşir/Bilgi Yayınları