BAŞKAN DEMİRER, BAŞBAKAN DEMİREL GÖRÜŞMESİ
Aradan saatler geçer. Belediye Başkanı Demirer, gerçekten Ankara’ya Başbakanlığa gelir Saat 19.50 gibi Başbakan tarafından kabul edilen Çorum Belediye Başkanı Kemal Demirer, gelişmeleri anlatır ve istifasını Başbakan’a verir. Ancak Başbakan Demirel bu istifanın mercii ben değilim diyerek dilekçeyi kabul etmez. Başbakan’ın odasından çıktıktan sonra Ali Naili Erdem, Halil Tunç ve Kemal Demirer Özel Kalem Müdürü’nün odasında 2 saate yakın görüşürler.
Akis Dergisinde yer alan habere göre bu görüşme sırasında Başkan Kemal Demirer Halil Tunç’a bir itirafta bulunur. Başkan Demirer Halil Tunç’a aslında işten çıkarmaları kendisinin yapmadığını, Danıştay kararlarını uygulamamasını ve işçileri geri işe almamasının nedeninin Adalet Partisi İl İdare Kurulunun aldığı bir karar olduğunu belirterek AP İl İdare Kurulu kararını değiştirirse işçileri geri alacağını itiraf eder. Bu itirafla beraber olayın seyri tamamen değişecektir.
Yine Akis Dergisinde yer alan habere göre Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem, Çorum Adalet Partisi İl Başkanına telefon eder ve İl Başkanından da “Hayır, AP İl İdare Kurulu olarak kararımızı değiştirmeyiz” haberini aldığını iddia eder.
Başbakan Demirel de Çorum Teşkilatına bir uyarıda bulunmayarak sessiz kalmayı tercih eder. Başbakan Demirel, Türk-İş’in genel grev başta olmak üzere hiçbir yaptırım yapamayacağını düşünmekte, bu nedenle de soruna kayıtsız kalmaktadır.
İşçilerin yürüyüşü konusu TBMM gündemine de gelir. Millet Partisi Manisa Milletvekili Sami Binicioğlu, 5 Eylül’de Başbakan Demirel’in cevaplaması istemiyle soru önergesi verir.
Soru önergesine Başbakan Demirel “Türkiye’deki mesele şudur. Türkiye’de merciler vardır. Bu mercilerin mesuliyetleri ve salahiyetleri vardır. İhtilaflar meydana geliyor, ihtilafların nasıl çözüleceği kanunlarda yazılıdır. Hükümetin de mesuliyetleri ve salahiyetleri vardır. Bir iş hukuku mevzuunda Hükümetin üzerine düşen vazifeler vardır. Bizim, hükümet olarak üzerinde durduğumuz, meselenin bir hal şekline bağlanması için tavassutta, ricada bulunmak olur. Biz bunları yaptık. Ümit ederim ki bir neticeye bağlanır ve bu mesele ortadan kalkar” diyerek cevap verir.
HALİL TUNÇ AÇIKLAMA YAPIYOR
Bütün girişimlerin sonuçsuz kalması sonucunda Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç 6 Eylül 1966 tarihinde Türk-İş’in Selanik Caddesindeki Genel Merkezinde bir basın toplantısı düzenler.
Basın Toplantısında “…karşılaşılan kanunsuzluklar, yargı organları kararlarının hiçe sayılması, yurdumuzda mutlaka bir rejim münakaşası açılması gerektiğini göstermiştir. Bu münakaşa açılmalı, demokrasi adı altında oynanan oyun kamuoyunun gözleri önüne serilmeli ve rejimimizi kurtaracak tedbirler derhal alınmalıdır. …Kanunları ve kuralları uygulatacak merciler nerededir? Eğer bu organlar görevlerini yapamıyorlarsa veya yapamayacak duruma getirilmişlerse bu hukuk devletinin sonu demektir” diyecektir.
Halil Tunç işçilerin işlerine geri alınmaması durumunda İstanbul ve Ankara’da büyük eylemler yapacaklarını, yine sonuç alınamaması durumunda ise kanun yasağına rağmen Genel Greve gidecekleri uyarısında bulunur.
Böylece, Ölüm Yürüyüşünün başından beri sessiz ve pasif kalmakla eleştirilerin odağında olan Türk-İş hiç beklenmeyen çok sert bir bildiriye imza atarak olayların seyrini değiştirecektir,
Halil Tunç’un sözleri Ankara’da geniş yankı uyandırır. Danıştay gibi yüksek yargının verdiği kararların uygulanmaması ve kamuoyu baskısı Türk-İş’i böyle bir açıklama yapmaya zorunlu kılmıştır.
27 Mayıs İhtilalinin izlerinin silinmediği Ülkede böyle bir söylem Ankara’da buz gibi bir hava esmesine yol açar.
15 EYLÜL 1966 – MUTLU SON
Birinci kararın açıklanması için Danıştay’a başvuran Başkan Kemal Demirer, Danıştay’ın “tavzihe lüzum yok kararımız açıktır. İşçilerin işlerinden çıkarılmaları kararı durdurulmalıdır” diye alınan ikinci karardan sonra, “işlerin bu kadar uzaması benim de sağlığımı bozdu. Şurada Belediye Başkanı olarak yaklaşık bir senem kaldı. Tövbe olsun bir daha bu işlere burnumu sokmayacağım” diyerek işçilerin tekrar işe alınacakları müjdesini verir.
27 Temmuz 1966’da Çorum’dan Ankara’ya ve oradan da İstanbul’a yürüyen “Çıplak Ayaklıların Yürüyüşü” ve “Ölüm Yürüyüşü” 15 Eylül’de işçilerin İstanbul’dan Çorum’a dönmesi ile son bulmuştur.
Çorum Belediyesi Temizlik İşçilerinin bu yürüyüşü ise, niteliği açısından bir ilk olması ve sadece Türkiye’de değil, Uluslararası İşçi Sendikaları arasında da yankı bulması açısından dikkat çekici bir eylem olarak Türkiye tarihine adını yazdırmıştır.
Not: 2016 yılında Hakk’ın Rahmetine kavuşan usta gazeteci Mete Akyol abimizi saygı ve rahmetle anıyorum.