Gün batımının ardından Başpınar Yaylası’nda hava serinledi. Geçtiğimiz günlerin kavurucu sıcaklığından sonra bu serinlik adeta bir ödül gibiydi. Akşam yemeğimizi yedikten sonra ateşin etrafında toplandık. Herkesin yüzünde bir tebessüm, ellerinde çay ya da kahve... Sohbetler eski anılarla başladı, zaman zaman gülmelere karıştı, bazen de gelecek planlarıyla derinleşti.
Akşam yemeği için kurulan sofra neredeyse 15 yıllık dostluklara dayanıyor. O yüzden aramızdaki samimiyet, konuşmasak bile birbirimizi anladığımız sessizliklerle doluydu. Bu kez kulüp etkinliği değil, tamamen bağımsız bir araya gelişti bu. Belki de bu yüzden daha da özeldi.
Yayla sadece bizim değil, yerel halkın da yazlık evi gibi. “Bir eksiğiniz var mı?” diye sormaya gelen canayakın insanlar, paylaşmanın ve dayanışmanın hala yaşadığını gösterdi. Bu yumuşak iletişim, yaylanın sadece havasının değil, insanının da ferah olduğunu hissettirdi.
Ateş başındaki uzun gece, yılların izlerini gün yüzüne çıkardı. Daha önce birlikte yaptığımız fotoğraf gezileri, Çorum‘da düzenlenen etkinliklerden Sarıkamış şehitlerini anmak için Allahuekber Dağları’nda yapılan yürüyüşe kadar… Kemal abi, İhsan abi ve Gazi’den çok şey öğrendim fotoğrafçılık konusunda. Kimi zaman ışığın dilini, kimi zaman sabrın kadrajını. O eski anılar, sanki dün yaşanmış gibi tüm detaylarıyla yeniden anlatıldı. Her biri hala içimizde birer kare olarak duruyordu.
Sonra yine yola koyulduk. Serinliğin hüküm sürdüğü yayladan, 35 dereceyi bulan şehir merkezine indik. 20’den 35’e sadece bir sıcaklık farkı değildi bu; doğayla aramızdaki mesafenin de ölçüsüydü. Ama içimizde kalan o ateş başı sohbetleri, gökyüzüne verilen sözler ve dostluklarla serin kalmayı başarıyorduk.
Geçtiğimiz haftaki yazıya gelen bir yorum uzun süre aklımda kaldı. “Hayat size güzel,” diyordu bir okuyucu, “sizin gezi diye yaşadığınız bu deneyimler, o bölgelerde yaşamak zorunda olan insanlar için gündelik bir mücadele.”
Haklıydı bir bakıma. Çünkü biz bazı yerlere birkaç saatliğine uğrayıp hayran kalırken, birileri orada sabahın ilk ışığında tarlasına su yetiştiriyor, bir başkası köy minibüsüne yetişmek için patikaları adımlıyor. Ama belki de tam bu yüzden gitmek, görmek, yazmak istiyorum. Çünkü toprağa basmadan büyüyenlere doğayı anlatmak kolay olmuyor. Görmeden, bilmeden sadece konuşmakla kalıyor insan.
Köy kahvelerinde içilen çayları, köy bakkalından alınan bir karpuzu ya da sıcak bir “hoş geldiniz”in peşinden gelen sohbeti anlatıyorsam, bu yalnızca bir doğa hikayesi değil. Bu aynı zamanda yaşadığım coğrafyaya duyduğum vefa borcudur. Çünkü bir yeri sevmenin en sessiz ama kalıcı yollarından biri, onun hikayesini anlamak ve aktarmaktır. Rengarenk doğasıyla, misafirperver insanıyla, eksikleriyle, fazlalıklarıyla olduğu gibi…
Ve o yorumu yazan okuyucuya teşekkür etmek isterim. Çünkü belli ki bir şey ona dokundu, içinden bir yer hareket etti. Yazdığım şey okunmakla kalmayıp bir duyguyla karşılık bulduysa, bu benim için gerçek anlamda kıymetli bir buluşmadır.
Bir sonraki program mı? Açıkçası bilmiyorum. Doğa bazen plan istemiyor zaten. Bazen bir çiçek usulca eğilip doğruluyor, bazen de üzerini serin bir çiy örtüyor. İşte bu küçük anlar, çiçeğin bahara hazırlanışı gibi, görünmez ama anlamlı.
Neresi çağırırsa, oraya giderim.
Başpınar’ı merak eden, Karaca Yaylası’na gidip kamp yapmak isteyenlere küçük bir not:
Yoldaki çile, zirveye ulaştığınızda kendini tamamen unutturuyor. Osmancık yoluna düşüp Başpınar Köyü’nü takip etmeniz yeterli. Osmancık'tan yola çıkana 15, Çorum merkezden çıkana ise 65 km mesafede.
Başpınar Köyü'ne dönülerek ve beldeden 8 kilometre daha gidilerek Karaca Yaylası'na ulaşmak mümkün. Köyü geçtikten sonra yol biraz daralıyor, patikaya bağlanıyor ama ulaşılması imkansız değil. Yaylada tuvalet, çeşme ve meşhur sırık kebabı için hazırlanmış taş ateş ocakları mevcut.
Uluslararası işaretlerle yönlendirilmiş yürüyüş parkurları da var; doğada kaybolmadan yürümek isteyenler için fazlasıyla yeterli. Yerel halk hem temizlik hem de ateş yakma konusunda oldukça duyarlı. Hatta yolun düzeltilmesini bile istemiyor gibiler; doğanın olduğu gibi kalmasından yana tavırları net. Ve bu da aslında o yerin ruhunu koruyan en güzel detaylardan biri.