ANADOLU’NUN KAYBOLMAYAN SESİ: HASAN KORKMAZ (KORKMAZÎ)

Abone Ol

(Değerli dostum Hasan Korkmaz’ın vefatı nedeniyle, Gezi Notlarım’a bir gün ara vermek zorunda kalıyorum.)

Toprak bir can daha aldı bağrına… Dün, dostum, yoldaşım, kalemdaşım Hasan Korkmaz’ı, halkın dilindeki adıyla Korkmazî’yi sonsuzluğa uğurladık. Bir ozanın susması değildir bu; çünkü halk ozanları susmaz, sesi toprağa değil, insanın vicdanına gömülür.

Hasan Korkmaz, Anadolu’nun yüreğinde yoğrulmuş bir halk çocuğuydu. 1956 yılında Çorum’un Karagöz köyünde doğmuş, Cumhuriyet’in ışığıyla yetişmiş bir öğretmen, bir yurt insanı, bir halk ozanıydı. Yaşamı boyunca yalnız kalemiyle değil, dik duruşuyla da halkının sesi oldu.

O, 12 Eylül’ün karanlığında, mahpushanelerde, sürgünlerde yoğrulmuş; ama inancını, direncini ve insan sevgisini hiç kaybetmemiş bir yürekti. Üç kez görevden alınmış, mahkemelerde hak aramış, fakat her defasında “doğru bildiğini söylemekten” geri durmamıştı. Bu yönüyle Hasan Korkmaz yalnızca bir şair değil; halktan yana bir vicdan, öğretmen kimliğiyle bir aydın, yazın dünyamızda üretken bir emekçiydi.

Korkmazî, halkın dertlerini kendi derdi bilirdi. Şiirlerinde hep yoksulun, ezilenin, garibanın, alın teriyle yaşayanın sesi oldu. “Yorulduk Biz” şiirinde dediği gibi:

“Kime ayaz kime dulda /
Anla biraz insan ol da /
Yıllar yılı çamur yolda /
Kaya kaya yorulduk biz.”

Bu dizeler, yalnız bir dönemin değil, bir kuşağın iç çekişidir aslında. O, Pir Sultan’ın direncini, Karacaoğlan’ın sevgisini, Seyrani’nin taşlamalarını yüreğinde harmanlayarak bizlere yeniden sundu.

Onun kalemi, halk şiirinin sıcaklığını çağımıza taşımayı bildi. Dilinde süs yoktu, gösteriş yoktu; kelimeleri sade, duyguları arı, sözü gerçeklerle yoğrulmuştu.

Korkmazî, “Kayıp Şiirler” adlı kitabında hem yaşadığı acı yılları hem de insanlık adına duyduğu umudu dizelere dökmüştü. Kaybolan sadece şiirler değildi; bir dönemin belleği, bir halkın özlemi, bir ozanın yüreği de o şiirlerle birlikte taşınmıştı geleceğe.

Onun kaleminde “yitmek” yoktu, “devam etmek” vardı.
Ne diyordu o güzel dizelerinde:

“Geriye dönüp de geçmiş yaşına / Üzülüp dişini sıkma boşuna.”

Hasan Korkmaz, dostlukta vefalı, sözlerinde samimi, düşüncede derin bir insandı. Sohbetlerimizde hep halkın dertlerini konuşurduk; o, konuşurken bile şiir gibi konuşurdu. Kalemiyle ülkesine, öğrencilerine, halkına borcunu ödemeye çalıştı.

En son, dört ay kadar önceydi. Baha Bey Caddesi’nde bir kafede, İbrahim Gösterir dostla birlikte, üçlü olarak sanat, edebiyat ve toplumsal sorunlar üzerine içten bir sohbet yapmıştık. Böyle bir sonu düşünmek bile istemiyorduk. Onunla aynı dönemde yaşamak, aynı kavgaları solumak, aynı umudu paylaşmak benim için de büyük bir onurdur.

Bugün onu uğurlarken biliyorum ki Hasan Korkmaz ölmedi. O, dizesinde, türküsünde, bir köy okulunun kara tahtasında, bir yoksulun dualarında, bir dostun yüreğinde yaşıyor. Toprak onu bağrına aldı; fakat eminim, sesi toprağın altına sığmayacak.

Korkmazî, bu dünyanın adaletsizliğini çok gördü ama umudunu hiç yitirmedi. O, hep “doğrunun yanında, eğrilere karşı” yürüdü.
Artık Anadolu’nun rüzgârı onun şiirlerine ses olacak.

“KORKMAZÎ yoruldum ben geze geze /
Görmedim kanaat edeni aza /
Çoğunluk muhtaçken şekere tuza /
Ekmeğini yağlayanlar çoğaldı.”

Güle güle güzel dost, güzel insan… Senin şiirlerin halkın yüreğinde yankılanmaya devam edecek. Her dizende bir insanlık sesi, her tümcende bir Anadolu nefesi bıraktın arkanda. Toprağın bol, şiirlerinin yankısı daim olsun. Işıklar içinde yat.