Hürriyet Temsilcisi Oktay Ekşi’nin teklifi cazip gelmişti ancak Altan Öymen’e olan saygımı ve yakınlığımızı da korumak zorundaydım:
“Bana izin verin, Altan ağabeyle görüşmek zorundayım. Ayıp olmasın ama izin almak zorundayım.”
Bunun üzerine çok yakın arkadaş olduklarını bildiğim Oktay Ekşi “Bu işi hemen çözelim, Altan’la şimdi konuşurum” deyince, söze girmek zorunda kaldım:
“Sanırım şu anda Almanya’da, bir kaç gün sonra gelecek.”
Hemen Anka Ajansını arattı ve Öymen’in Almanya’dan ulaşabileceği telefon numarasını öğrendi.
Ve aradı:
“ Ben Oktay, umarım Almanya’ya gideceğin uçağı kaçırmamışsındır?”
Kahkaha sesleri…
“Sevgili Altan, karşımda sizin ailenin damadı Sezai Bayar oturuyor. Artık Sezai senin ajansının değil, benim kadromda. Yarından itibaren Hürriyet çatısı altında olacak…”
Derin bir sessizlik ve dinleme safhası…
Öymen’in ne dediğini tabii duyamadım:
“Bak senin etin budun belli. Sezai en az oniki-onüç yıllık gazeteci…Senin yeteri kadar para verebileceğini sanmıyorum ki bu çok doğal. Ama Sezai işi kabul ederse burada hem iyi maaş alacak, hem de kendisini daha fazla kanıtlama şansı elde edecek.”
Yine sessizlik…
Ekşi “Tamam, sen gelince de konuşuruz…”
Telefon kapatıldı ve Ekşi:
“Yarın burada, şu masada işe başlıyorsun. Eğer yarın olmazsa, belirleyeceğin gün gel, fazla da uzatma emi..”
Görüşme bitmişti…
Kararım da kesindi…
Türkiye’nin birinci yayın organı Hürriyet gibi bir gazetede iyi bir ortamda…
Deneyimli gazetecilerle işe başlamak…
Türkiye’nin en çok satan ve yurt dışında tanınan gazetesinde çalışmak ilk tercihim olmalıydı ve geleceğim için çok önemliydi.
Daha ne…
Tabii hafta başı geldiğinde, ben işe başladım.
O sıralar rahmetli Örsan, Almanya’dan dönmüş ve Anka’daki işinin başına geçmişti…
Bir gün sonra rahmetli kardeşi Örsan Öymen telefon etti.
“Uzun zaman oldu görüşemedik. Bu akşam Sultan Otel barında buluşalım mı?”
Tabii hemen kabul ettim…
O günlerde daha çok solcu gazeteciler ve TRT çalışanlarının sık sık değil her akşam uğradıkları bara iş bittikten sonra gittim.
Akşam barda kafaları çekerken, çok isabetli karar verdiğimi söyledi…
Bu beni rahatlattı.
“Ancak senden bir ricam var, senin gibi çevresi geniş, hızlı düşünen ve çalışkan birini bana tavsiye et ki, bizim ajansta da boşluk olmasın”
O anda aklıma Erdal Çetin gelmişti:
“Çok hızlı bir arkadaşımdır. Tavsiye ederim” dedim.
Nitekim bir ay geçmeden Örsan “Dediğin gibi Erdal gerçekten çok hızlı, bizleri aşacak gibi” dedi.
Oldukça sevindim…
Anka Ajansı, Adem Yavuz’un Kıbrıs çıkarması sırasında şehit edilmesinden sonra Çankaya’ya taşındı.
Bu büroda giderek büyüdü…
Uğur Mumcu, Raşit Gürdilek, Süleyman Coşkun, Teoman Erel, Hasan Cemal, Ahmet Tan, Rafet Genç, Metin Aksoy Haldun Armağan, Varlık Özmenek gibi sonradan ünlenen nice gazetecileri kadrosuna dahil etti ve büyümeyi sürdürdü.
Tabii, rahmetli Müşerref Hekimoğlu gibi Ankara kulislerini iyi bilen sabah akşam demeden Anka’ya haber aktarıp notları ile ünlenen nice gazeteciler…
Gelip geçtiler…
Anka Ajansını kuran, onlarca gazetecinin yetişmesini sağlayan, Atatürk’ün kurduğu CHP’nin başına geçen ve bir dönem görev yapan Altan Öymen’in unutulmayacak özelliği, işsiz kalan ve gerçekten bu meslekte kalabilecek kişilere ajansında şans vermekti.
Bir anlamda onlara “ekmek kapıları”nı açık tutmaktı.
Tabii, herkesin “Altan ağabeyi” olmak da kolay değildi açıkçası…
Ruhu şad olsun..
(Son)