“AHIR” VE “HAİN” SÖZLERİYLE SEVİYESİ DAHA DA DÜŞEN KAVGA...

Abone Ol

Aslında bu sözleri, “iktidar kavgasının mı, sermayenin paylaşım kavgasının mı yansımasıdır” diye bir okumak ve de bir sorgulamak gerekir.

03 Ocak 2022 günlü “Kavga; İktidar Kavgası mı, Sermayenin Kavgası mı?” başlıklı yazımda:

“80’lere kadar bu kavga, kapitalizmin yerleşmesi ile buna karşı oluşan toplumsal duruşun bastırılması, gerektiğinde darbelerle, askeri müdahalelerle susturulması idi.

80’lerden sonra ise yükselen Anadolu sermayesi ile İstanbul sermayesinin paylaşım kavgasına dönüşmüş, siyasi temsilcileri aracılığıyla da siyasete damgasını vurmuştur” demiştim.

Ama asıl görmemiz gereken sorun:

Sosyolojik, ekonomik ve siyasal bir vaka haline gelen bu kavganın sorgulanması gerekirken, birbirini yok etmeye yönelik bir kavgaya dönüşmekte olduğudur.

Ve görünen bu kavganın, içi nefret ve öfke dolu hakaretlerle daha da ileri boyutlara ulaşır olduğudur.

İfade özgürlüğü şemsiyesi altında, saraya “ahır” diyen bir hakaret dili ile CHP Genel Başkanı Kılçdaroğlu’na küçük bir çocuğun ağzından “hain” sözü dedirten bu kavga, 2023’e kadar şiddeti artırılarak taşınır olduğudur.

Ve böyle bir olgunun, ülkenin bütünlüğünde büyük bir zafiyet, bölgemiz nedeniyle de emperyalizme hizmet eder bir siyasal iklim yaratır olduğudur.

Daha da önemlisi ise sormayan ve sorgulamayan bir toplum olduğumuz için, bu olguların hiç de görülemez olduğudur.

* * *

Aslında geçmişten verasetle intikal etmiş (!) genel bir yapımız vardır.

Yani yukarıda belirtmeye çalıştığımız olguları tetikleyen ve genelde biat eden bir toplumsal yapımız vardır.

Yakınlık duyduğu bir siyasetin her türlü söylemlerine, her türlü siyasal çıkışlarına anında inanan, yani anında biat eden bir toplum yapısı vardır.

Bir yarının, iktidar ne diyorsa “mutlak doğrudur” diyen; diğer yarının, muhalefet ne diyorsa “mutlak doğrudur” diyen bir toplumsal anlayış vardır.

İşte bu olgular, biat kültürünün açık açık bir yansımasıdır.

* * *

Konuya biraz daha geriden bakmakta yarar var.

Osmanlı İmparatorluğu teokratik temeller üzerinde varlığını sürdürmüş, yönetim anlayışında, özellikle de hukuk alanında şer-i kanunlar uygulamıştı.

Cumhuriyet döneminde bu yapı altüst oldu.

Yönetimde, yargıda, sağlıkta, eğitimde, yani tüm sosyal hayatta modernitenin temeli atıldı.

Ancak çağdaş değerler olarak nitelendirdiğimiz değerler, büyük ölçüde Batı uygarlığı tarafından yaratılmıştı. Bu nedenle, imparatorluk döneminde özellikle hilafet kültürü ile mayalanmış toplumsal kesimden itirazlar yükseldi.

Ama kurucu irade, çatışmalı da olsa kültürel bir dönüşümle bu itirazları süreç içinde söndürmeye çalışırken, çok partili sisteme geçişle yeniden canlandırılır, iktidar kavgasında bir araç olarak kullanılır oldu.

Çünkü sosyo-ekonomik bakımdan yeteri kadar gelişmemiş toplumlarda, inancın siyasal seferberlik gücü, halk üzerinde daha da etkin bir rol oynayabilmekte idi.

Ama inancın, özellikle iktidar kavgasında politik bir araç olarak kullanılır oluşu, İslam’ın siyasallaşmasını da tetikler oldu.

* * *

Türkiye’de İslam’ın siyasallaşması, özellikle ikinci dünya savaşının ardından çok partili döneme geçişle ivme kazandı.

Ve bu oluşum, soğuk savaş döneminde ABD’nin Sovyetler Birliği’ni kuşatmak için oluşturmak istediği “yeşil kuşak” projesiyle uyumlu idi.

Ve de bu oluşum, ABD’nin ve Batı’nın bize dayattığı komünizm korkusuyla, işbirlikçi burjuvazinin ihtiyaç duyduğu bir olgu idi.

Aslında İslami tepkiler, Batı karşıtlığı olarak vücut bulmasına karşılık özellikle Batı yanlısı siyasetler tarafından siyasi bir araç olarak kullanıldı.

Ama 12 Eylül darbesiyle yaratılan siyasal iklimde ve de kırdan kente hızlı göçle muhafazakârlık daha da görünür, inanç temelli siyasallaşmanın önü daha da açılır oldu.

Sonrasında kendi iç dinamiklerini de oluşturarak gelişen, inanç değerlerini yapıştırıcı güç olarak kullanan, bugün “Anadolu Sermayesi” diye tanımlanan, paylaşımda ben de varım diyen yeni bir ekonomik güç oluştu.

Ve süreç içinde bu paylaşım kavgası, Anadolu Sermayesi ile İstanbul Sermayesi’nin kavgasına dönüştü. Bugün siyasi söylemlerle verilen kavganın ana ekseni işte budur.

Ama sınıfsal bir görüntüsü olmayan bu kavga, siyasetin oluşturduğu seviyesi düşen bir dille ülkeye zarar veren bir çizgiye dönüşür olmuştur.

Okunması ve de ciddi ciddi sorgulanması gereken konu işte budur.