AĞLAYAN BADEM AĞACI-1

Abone Ol

Türkiye Gaziler Kültür ve Yardımlaşma Vakfının ÖNCE VATAN isimli dergisi (Kasım- Aralık- 2013 sayı 13) de bu konuyu okumadan önce lise talebesi iken, çiçeklerin ruhu olduğunu duymuştum. Mantığım da kabul etmişti. İlerleyen yıllarda, mesleğim gereği sokak sokak ve dükkân dükkân gezerken sokakların, dükkânların, evlerin,  mahallelerin, kasabaların ve şehirlerin de ruhu olduğunu bizatihi gördüm ve yaşadım. ÖNCE VATAN dergisinin 2013 te, 13 ncü sayısında yayınlanan hâdiseyi yaşayan Emekli Albay Mithat IŞIK’ın ağzından bilgilerinize sunuyorum. Çok küçük bazı değişiklikler yapılmış, bazı ayrıntılar alınmamıştır.

AĞLAYAN BADEM AĞACI

“-Yıl 1990. Mardin Midyat’a  bağlı BOSTANLI Köyünde bulunan Jandarma Bölük Merkezine tayin edildim. Hem vazifem, hem çevreyi tanımak için köyleri gezerken, yolumuz BAĞÖZÜ KÖYÜ’nden geçiyordu. Köy, DARGEÇİT istikametinden sırtını kayalıklara dayamış küçük bir yerleşim yeri. Köye girmeden dağın eteğindeki okul hemen göze çarpıyor. Tek katlı iki derslikli, iki odalı, şirin bir okul 1986 yılından beri öğretime kapalı imiş.

Bu okul açıkta duruyor. Ne çiti var ne duvarı var. Okulun bakımsız bahçesinin köşesine yakın bir yerde bir BADEM AĞACI var. Ayrıca köyün civarında ve tarla sınırlarında belki kendiliğinden büyümüş, belki birileri dikmiş olan onlarca BADEM AĞAÇLARI var.

Fakat okulun bahçesinin kenarındaki Badem Ağacı farklı! Bu ağacın yaprakları ne yeşil, ne sarı. Ağaç normal meyvesini de vermemiş. Dallar üzerinde tek tük olmamış ve rengi soluk bademler var. Yapraklara dikkatle bakınca, öteki badem ağaçlarına benzemediğini görüyorsunuz. Yapraklardan su damlıyor. Dikkatle bakınca ağacın genel durumunda bir kasvet bir mahzuniyet, bir gariplik hissediyorsunuz. Bütün ağaçların üzerinde kuşlar var, arılar var, kelebekler uçuşuyor. Bu ağaca konan yok. Sadece ara sıra tam tepesine yeşil, beyaz, gri renkli uzun kuyruklu bir küçük kuş konuyor. Ağacın ıssızlığını hissediyorsunuz. Sanki ağaç tabiata küsmüş.

Buna mukabil köydeki diğer ağaçları, baharla çiçek açıyor. Yemyeşil taze yapraklara bürünüyor. Mis gibi kokuyor. Zamanı gelince dalar badem ile doluyor. Kuşlar, bal arıları,  yaban arıları, kelebekler, uçan ve uçamayan rengârenk böcekler ile bütün ağaçlar cıvıl cıvıl hayat dolu. 

Ama okulun duvarının köşesindeki badem ağacının yaprakları solgun, üzgün, durgun. Yaprakarından çileyen gözyaşlarını andıran su damlıyor. Ağaca baktığınızda yaşlı ağaç ve hüzün ruhunuzu kaplıyor.

Hemen yakınında okul var. Okula bakıyorsunuz. Aynı mahzuniyeti hissediyorsunuz. Okulun önüne geliyorsunuz. Kapısı kapalı. Camlar sağlam ama toz ve örümcek ağları kaplamış. İçerisi görünmüyor.

Ben ellerimi başımın iki yanına aldım, dikkatle sınıfların içine baktım.  Tahtada yıllar evvel yazılmış ’OKULUMUZ AÇILDI‘ yazısı var. Duvarda asılı fişler var. Kiminin ipi kopmuş, sallanıyor. Okulun her tarafında hüzün var.  Ancak okula hiç kimse zarar vermemiş. Kapısı, penceresi sağlam. Sıralar, masalar yerli yerinde duruyor. 

Etrafımda yaşları beş ile on bir arasında değişen on beş kadar çocuk var. Meraklı, şaşkın bakışlarla beni izliyorlar. Sempatik davranarak bazılarının saçını okşuyorum. Kumanyamda şeker var. Hepsine birer tane verdim.  İsimlerini soruyorum. Bu ağaç neden açmıyor diye soruyorum. Çocuklar

“-Bilmem, eskiden açıyordu, beş altı yıldır açmıyor. Yaşlı da ondan, kurudu galiba” gibi cevaplar veriyorlar. Çocuklarla vedalaşıp, beni bekleyen REO aracına doğru yürümeye başladım. Badem ağacının yanından geçerken gözlerimle tek tek yapraklarını öperek yürüyorum.

REO’ya bindim. BOSTANLI ve BELEN KÖYERİNE gitmek üzere hareket ettik. Çocuklar hep birlikte bana el sallıyor. Ben de onlara el sallıyorum. Tuhaf duygular içindeyim. Vazifem gereği, silâhım elimde ve etrafı gözetleyerek gidiyoruz. Çünkü her an bir pusu olabilir. 

Dar ve toprak yoldan dikkatle ilerleyip, BOSTANLI KÖYÜNDEKİ Bölük Merkezine gedik. Saat. 15.00, Mevsim yaz, aylardan ağustos. Hava oldukça sıcak.   

&

Biz merkezde dinlenirken, yol emniyeti için çıkan komanda timleri de sırayla üs merkezine döndüler. Daha sonra CEHENNEM DERESİNDE yapacağımız operasyonun planını görüştük. Cehennem Deresi İDİL-DARGEÇİT-MİDYAT arasında önemli bir mevki. Tam ortasından DİCLE nehrinin geçmesi önemini daha da artırıyor. Aslında ismi gibi CEHENNEM DERESİ falan değil. Bir tabiat harikası geniş ve uzun bir vadi. Su bol. Toprağı bereketli. Bağ, bahçe, yeşillik ve meyve ağaçları ile dolu. Balık bile var. İki tarafında da pek çok mağara ve kaya oyukları olması teröristlerin tam aradığı bölge.

(SÜRECEK)