31 MART 2019 YEREL SEÇİMİ BİR REFERANDUM MU?

Abone Ol

Zor bir seçime doğru gidiliyor...

Evet, bu seçim bir yerel seçimdir ama yerel seçimin ötesinde bir anlamı ve de bir vurgusu vardır bu seçimin. Çünkü bugün bir genel seçim havası verilmiştir bu seçime.

-İşte bu nedenle, sadece yerel seçim olmayacaktır bu seçim...

-Bu nedenle, bir "güven oylaması" ya da bir "referandum" niteliği taşıyacaktır bu seçim...

-Bu nedenle, ülkeye ve siyasete etkileri büyük olacaktır bu seçimin...

-Ve de bu nedenle, Türkiye için bir 'demokrasi referandumu' olacaktır bu seçim...

-Çünkü başkanlık sistemine geçişle ve de siyasetin iki kampa ayrıldığı bir Türkiye'de,

31 Mart yerel seçimleri ilk yerel seçim olacaktır.

** *

Öyle görünüyor ki, iktidar ve muhalefetin amansız bir mücadelesi olacaktır bu seçim...

Muhalefet cephesi iktidarı ekonomi üzerinden vurmaya çalışırken, iktidar cephesi de muhalefeti PKK üzerinden vurmaya çalışmakta ve de seçimi 'beka' üzerine inşa etmektedir.

"Sürekli varoluş, ebedilik, sonsuzluk" anlamında olan 'beka' ifadesi ile 31 Mart 2019 seçimine, bir "var oluş ya da yok oluş" vurgusu yapılmaktadır.

Yine de ne dersek diyelim Türkiye'de seçmen, ne bu vurgulara ne de gösterilen aday kişiye göre değil, bağlı bulunduğu siyasi partiye oy vermektedir.

Ayrıca etnik ve inanç eksenli kamplaşma, özellikle de muhafazakâr-laik eksenli kamplaşma seçmenin iradesini daha da belirler olmaktadır.

Diyebiliriz ki verilen siyasal kavgada bu toplum, yıllarca muhafazakârlık-laiklik arasına sıkışmış, özellikle de sıkıştırılmıştır.

Ve de bu olgu, yerel yöneticilerin seçiminde bile öncelikli bir tercih olmuş ve daha da önemlisi, liyakat aramanın önüne geçmiştir.

***

Ama aslında bu kavga, Anadolu sermayesi ile İstanbul sermayesi arasında verilen kavganın siyasetteki ifadesidir.

-Çünkü ülkemizdeki seçimlere, işte bu kavga damga vurmaktadır.

-Toplumun siyasal tercihi, bu kavganın üzerine inşa edilmektedir.

-Toplumsal sınıflar, bu kavganın figüranı yapılmaktadır.

-Diyebiliriz ki bu iki kampı da temsil eden siyasetler, toplumsal sorunları çözmek yerine bu kavgadan yararlanır, bu kavgadan beslenir olmaktadır.

-Ve de kendini aydın sanan aydınımsılar da bu kavganın ikliminden nemalanmaktadır.

Elbette; bu kavganın içinde Anadolu sermayesi gelenek, görenek ve inanç eksenli değerlerle İslam'a vurgu yaparken, İstanbul sermayesi de Kemalizm'e vurgu yapmaktadır.

Yani Anadolu sermayesi İslam'ı yapıştırıcı güç olarak kullanırken, İstanbul sermayesi Kemalizm'i yapıştırıcı güç olarak kullanmaktadır.

Ancak burada söz konusu olan Kemalizm, "bağımsızlık benim karakterimdir" diye ifade edilen ana dokusundan uzaklaştırılmış, yani içi boşaltılmış bir Kemalizm'dir.

***

Ancak bugün görünen daha da önemli bir durum, seçimin güvenilirlik sorunudur.

-Çünkü şimdiden hem iktidar cephesinde hem de muhalefet cephesinde sandık güvenliğinden kuşku duyuları pompalanmaktadır.

-Bu söylemlerle halkın sandığa olan güveni azaltılmakta, seçime olan inancı sarsılmaktadır.

Bilinmelidir ki; itibarı kaybedilmiş bir seçim, güvenini kaybetmiş bir sandık, belki de geri dönüşü olmayan daha büyük siyasal krizlerin tetikçisi olabilecektir.

İşte bu nedenlerle, iktidar ve de muhalefet cephesi sandığı ve seçimi itibarsızlaştıran bir dilden uzak durmalıdır.