Bir insan hakları ihlali olan kadına şiddet, küresel bir problem olarak varlığını sürdürmektedir. Ve de istatistiklere göre Türkiye’de ve dünyada her üç kadından biri, çoğu cinayetle biten şiddete maruz kalmaktadır.
Yani kadına şiddet, adeta küresel bir vaka olmuştur.
İşte bu duruma dikkat çekmek ve şiddete karşı duyarlılığı artırmak için, 1999 yılındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir.
Çünkü kadına şiddet, dünyanın birçok ülkesinde daha da yaygınlaşır ve daha da görünür olmuştur.
Ülkemizde de hava raporu verilir gibi kadın cinayetleri ve şiddet verilir olmuştur. Nitekim “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun (KCDP) verilerine göre son 12 yılda 4 binden fazla kadın kurşunla, bıçakla, sopayla can vermiştir ve de vermektedir.
Yani bu ülkede neredeyse her gün, ya bir taciz ya bir tecavüz ya da bir kadın cinayeti haber olmuş ve de olmaktadır.
***
İşte bu nedenle Türkiye kadınları, her yıl 25 Kasım’da ayağa kalkmaktadır.
Ülke genelinde meydanlarda, caddelerde kadın sesi yükselmektedir.
Ve de 25 Kasım’da kadınlar, ülkemizde ve dünyanın her yerinde:
-Ayrımcılığın, sömürünün, cinsiyet eşitsizliğinin önlenmesi için…
-Aile içi şiddetin ve toplumsal şiddetin durdurulması için…
Toplumu, ilgili kurum ve kuruluşları görevlerini yapmaya, yasaları uygulamaya çağırmaktadır.
Nitekim bu ses ve yükselen bu sosyal öfke, kadın cinayetlerine ve kadına şiddete karşı toplumsal bir enerjiye dönüşür olmaktadır.
***
Peki, nasıl önlenecektir bu şiddet ve bu cinayetler?
Bu konuda bir zamanlar Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Ayşenur İslâm, “idam olmalıdır” demişti!
Yine bir zamanlar Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Fatma Şahin, “hadım edilmelidir” demişti!
Oysa ki her kadın cinayeti sonunda yükselen öfkeyi bastırmak için, vahşete vahşetle yaklaşan bu sözlerle ne bir çözüm üretilebilmiş ne de bu cinayetler engellenebilmiştir.
Ve diğer bir bakışla da “sorun işsizliktir” denilmişti.
Bu bakışla da bu sosyolojik vaka, yalnız bir işsizlik sorunu olarak görülmüş, cehalet ve bir zihniyet sorunu olduğu görülmemiştir.
***
Evet, bu sorun ne hadım etmekle çözülebilecektir ne de idam etmekle.
-Çünkü hadım edilen bir kişinin, daha da potansiyel bir tehlike olacağı bilinmelidir.
-Ve idamın en çok uygulandığı ülkelerde de bu suçun önlenemediği görülmelidir.
Nitekim bugün idamın uygulandığı tüm Afrika ülkelerinde ve Afganistan, Pakistan, Hindistan, Suudi Arabistan, Yemen, Irak, İran, Suriye, Ürdün gibi Asya ülkelerinde bu ve diğer suçlar asla önlenememiştir. Ama idamın olmadığı Avrupa ülkelerinde bu sorun yok edilmiştir.
***
Aslında bu ülkede toplumun psikolojik ve sosyolojik bir analizi yapılmamıştır. Çünkü bu ülkenin insanları trafikte canavarlaşmış, saldırganlık, adeta bir yaşam biçimi olmuştur.
Ve de bu ülkede kadına şiddet, ötekileştiren bir kültüre dönüşmüştür.
Diyebiliriz ki, bu ülkede yasalar ve yasa uygulayıcıları da kadını ötekileştirmiştir.
Nitekim BBC araştırmasında kadın-erkek eşitliğinde ülkemiz:
2012 yılında 135 ülke arasında 124'üncü sırada, 2013 yılında 136 ülke arasında 120'nci sırada yer almıştır.
Yine bu konuda, 2006 yılından beri “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu” yayınlayan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) raporuna göre Türkiye:
2017 yılında 144 ülke arasında 131’inci sırada yer almıştır.
2023 yılında 146 ülke arasında 133’üncü sırada yer almıştır.
***
Sonuç olarak diyebiliriz ki, bu ülkede:
-Kadın-erkek eşitliğini temel alan köklü bir zihniyet devrimine ihtiyaç vardır.
-Kadını öteki “olarak” ve de yalnız “cinsel obje” olarak gören bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır.
-Gerekli ve çok etkileyici yasal önlemlere ve de özellikle geliştirilmiş kültürel önlemlere ihtiyaç vardır.
Herhalde kadının bu yükselen sesi ve yükselen bu sosyal öfke, bugüne kadar siyasetin yapamadığı bu ‘zihniyet devriminin’ ve de ‘zihniyet değişiminin’ itici gücü olacaktır.
***
Elbette kadına şiddet konusunda, uluslararası düzeyde hazırlanmış ve de imzalanmış olan İstanbul Sözleşmesi’nden, Türkiye’nin ayrılmış olması da önemli bir yanlış olmuştur. (Yarınki yazımın konusu)