Çorum Haber’in saygıdeğer okurları,

Ağaç dikme mevsimi nedeni ile ağaç, orman ve yeşille ilgili yazımızı kaleme almışken, okurlarımıza teşvik olur, örnek olur düşüncesi ile ağaç üzerine hassasiyetini ve gayretini yakinen bildiğim, benim 1955’ten beri İmam Hatip okulundan okul arkadaşım, can dostum, altmış senelik kardeşim, ağaç sevdalısı, orman aşığı, ömrünü bu milletin evlatlarını eğitmek ve öğretmek, özellikle de mezarlıkları ağaçlandırmakla geçiren emekli öğretmen, eğitimci-yazar Hüseyin Ceylan’dan ve eserinden söz etmek istiyorum.

Değerli okurlarımıza örnek olması ve bir hakkı teslim etmek için bu yazının Sayın Hüseyin Ceylan’la ilgili bölümü için iznini aldığımda kendisine ifade ettiğim gibi ağaç, orman, yeşil, çiçek gibi konulardaki mücadele ve mücahelesini belgeleyen yazı, çizi, söylem, şikayet, öneri vs. gibi özellikle şehir içindeki ağaçların kesilmesi, mezarlıkların, okul bahçelerinin ağaçlandırılması konularında bana sunduğu dosyayı bir hafta inceledim. En az 50’den fazla makale, bir o kadar fotoğraflar, bir çok şikayet mektup ve dilekçeleri, çeşitli gazete kupürlerini tuttuğu günlükler, aldığı notlar vs. gibi neler neler... Bir hafta okudum ve inceledim. Böylesine fedakar ve cefakar bir kişinin bu övgüye layık ağaç ve yeşil serüvenlerini sayın okurlarıma aktarmak istedim. Öyle ki, caddelerdeki kestane ağaçları kesen resmi ve özel kuruluş ve şahıslarla nerde ise adliyelik mücadelesini hayretle okudum. Vakıa, ben kardeşimizin ağaç tutkusunu, mezarlıkların ıslahı ve gül bahçesi haline getirilmesini okul ve cami avlularının yeşillendirilmesi gibi konulardaki hasasiyetini biliyorum. Fakat Leyla ve Mecnun aşkı ile bu işe kendini verdiğini incelediğim dosyada hayretle gördüm ve bunu bir makale ile değerli Çorum Haber’in değerli okurlarına aktarmak istedim.

Hüseyin Ceylan: Aslen Çorum’un Babaoğlu köyünden olup, (1954-1955) ders yılında Çorum İmam Hatip Okuluna kaydoluyor. (Benim okul arkadaşımdır) 7 sene Ulu Mezarın yakınında o zamana göre güzel bir mekan bugüne göre varoş, gecekondu sayılan nitelikteki eski evlerde oturarak İmam Hatip okulunu bitirmiş. Ve o sırada ulu mezarın ağaçsız, yeşilliksiz, kerpiç duvarları, gayri muntazam mezarların oluşturduğu hoş olmayan halini görür ve o gün gelir nasip olursa bu mezarlığı ağaçlandırırım diye hayal edermiş. Hatta bir çok yazılarında ölülerin nasıl defnedildiğini, mezarlıkta çocukların dolaştıklarını, mezarların fiziki yapılarını sonradan dile getirmiş.

İmam Hatip okulundan sonra öğretmen okulunu ve daha sonra da öğretmen okulunun yüksek kısmını bitiriyor. Görev yaptığı köylerde okul ve cami bahçelerinin yeşillendirilmesinde emek sarfediyor. 1974-75 öğretim yılında Çorum merkeze geliyor. İstiklal Okulunda öğretmenlik yapıyor. Bu arada ağaç ve fidan işlerini de karınca kararınca devam ettiriyor. Bu arada Milli Eğitim Müdürlüğünün şehir ve köy okullarının bahçe düzenlemesi, ağaçlandırılması için “Uygulama bahçeleri gezici baş öğretmenliği”ne atanıyor ve bu ağaç tutkusunu vatana millete hizmet yolunda doyasıya uyguluyor. Sonra; 1989’da emekli oluyor. Sonra gerekli resmi (Belediye) ve özel kişi ve kuruluşlarla temas sonucu Ulu Mezarın dizaynı ve özellikle ağaçlandırılması işine koyuluyor. Bir ibadet anlayışı ile bu işi devam ettiriyor. Çorum halkının destek ve özellikle Belediye’nin mezarlıklar müdürlerinin, daha da özel Mezarlıklar Müdürü Hafız Haşim Avcı’nın yakın alakasını görüyor.

Halkın yardımı ile 15-17 senede Ulumezar’ın çevresine 700’den fazla çam dikiyor.

Cami, okul ve mezarlıklara diktikleri ve yetiştirdiği ağaç sayısı iki bini aşmaktadır. Bunların hepsini bir bebek büyütme titizliği ve özeni ile yapmıştır. Naçizane ben de hayrı ana ve babama bağışlanmak üzere 25 adet çam diktirdim.

Sayın Hüseyin Ceylan sadece ağaç dikmek ve yetiştirmekle kalmamış, ağaç kesimi ile kıyasıya mücadele etmiştir. Bir örnek:

11 Haziran 2008 Çarşamba tarihli yazdığı bir makaleden ve yine ağaçla ilgili başka bir yazısından bir bölüm sunuyorum:

“... Ağaç ve orman vatanın süsü, canlıların nefesi, huzur ve sükunun, sağlığımızın sigortasıdır. Ağaç dikmek, onu yetiştirmek ve korumak dinimizin bir emri ve ibadetidir. Çünkü ‘Halka hizmet, hakka hizmettir’ demiş atalarımız. Cennet ağacı, suyu, ırmağı, yeşili bol olan yere denir. Ağaç dikerek dünyayı cennete çevirebiliriz. Kurak arsa ve boş arazi ise cehennemi temsil eder. Cehennemi cennete çevirmek elimizdedir. Ağaç dikmenin yaşı yoktur...” dedikten sonra yetki almadan kamu ağaçlarını ve acımasızca kendi ağaçlarını kesenleri uyarmak için yazısına şöyle devam ediyor. “Yaş kesen baş keser. Biz atalarımızı örnek alacaksak, onların yolundan giderek onların yeşile verdikleri önemi daha da ileriye götürmeliyiz. Vicdanı olan sebepsiz yaş kesmez. Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet Han, ‘yaş kesenin başını keserim’ diye ferman, kanun çıkarmış. Devletimizin banisi, cumhuriyetimizin kurucusu ve sembolü olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ağaca olan sevgisine, ağacın kesilmesine olan itirazına ve Atatürk’ün titizliğine bakınız. Atatürk’ün Yalova’da bir yazlık köşkü var. Yazlıktaki o zaman 68 yıllık çevre abidesi olan köşkün yanında bir ulu çınar var. Ağacın dalları köşke zarar veriyor. Bahçıvana göre çınarın kesilmesi veya dallarının budanması gerekiyor. Atatürk durumdan haberdar oluyor. Ağacın budanmasına bile tahammül edemiyor. Ağacı değil, köşkü oradan kaydıralım diyor. Köşkün teknik usullerle yürütülmesi öneriliyor. İtirazlar oluyor. Atatürk, Fatih gemileri karadan yürütüyorsa biz de köşkü yürütürüz diye emir veriyor ve köşk 4 metre 80 cm ağaçtan ileriye kaydırılıyor. 10 Ağustos 1930’daki zor şartlarla bu yapılıyor, ama ağaç kesilmiyor. İşte Atatürk’ün ağaç hassasiyeti budur. Doğa ve ağaç sevgisine bundan daha güzel bir örnek olur mu? Bursa’daki ulu çınarları görenler bilir. 500-700-800 senelik çınarlar var. Eskiler bunları kesselerdi onlar bugün ayakta olur muydu? Onun için basit nedenlerle gereksiz yere ağaç kesenlere nasıl göz yumalım?

Bizler bu büyük lideri örnek alacak, ağaç, orman ve yeşil sevgisini genlerimize yerleştireceğiz ki, bu güzel duygu nesilden nesile geçsin.

Sayın Hüseyin Ceylan yukarıdaki alıntısını sunduğumuz on sene önce yazdığı bir yazıyı sundum. (16.7.2008, Hüseyin Ceylan)

Demek ki, doğayı korumak, ağaca, yeşile gereken önemi vermek, gereksiz yere ağaç kesimine ve kıyımına karşı durmak, özellikle de orman yangınlarını önlemek her Müslümanın boynunun borcudur, yani farz-ı kifaye yani Allah’ın kutsal bir emridir.

Unutmayalım ki, bir insanın 1-2-3 belki 15 çocuğu olabilir. Ama 2000-3000 evladı olamaz. Buna karşılık, özenle, çocuk gibi büyütülmesi güç olan, yüzlerce ve binlerce ağaç dikmek, yetiştirmek en azından mevcudu korumak mümkündür.

Sayın Hüseyin Ceylan’ı bu açıdan değerlendirerek yazdım. Ne demek ikibinden fazla fidanı bir ömür boyu dikip büyütmek. 15-20-30 yaşındaki ağaçları halkın ve hayvanatın yararına sunmak, kaç kişi yapabilir? İşe bu pencereden bakmak lazım diye düşünüyor, 80 milyonluk nüfus senede bir fidan dikse 10 senede bu cennet vatanda ağaç dikilecek boş arazi kalmaz diye düşünüyorum. Ne mutlu ağaç dikene, dibine su dökene, büyütüp koruyana diyorum. Saygılarımla.