Dünkü yazımın sonunu “Asıl sorun bilinçaltının temizlenmesidir” diye bağlamıştım.

İnsanların arzuları, inançları, tabuları, açığa vurduğu veya vuramadığı tüm düşünceleri saklayan zihinsel bölmedir diye tanımlanır bilinçaltı.

İşte bir kısım din tacirleri inanç gruplarını öyle sömürdüler, toplumun bilinçaltına öyle şeyler kazıdılar, öyle suçlamalar icat ettiler ki, asırlarca silmek mümkün olmadı, olmamıştır.

Sonuçta bilinçaltına yerleştirilen bu saçmalıklar bir önyargıya dönüşerek yazarında, çizerinde, sanatçısında, politikacısında, hatta aydınlarında velhasıl tüm toplumda zaman zaman dışa vurulan bir olgu olmuştur.

* * *

İşte bir bölüm örnekler:

Yıl 1971… MEB tarafından basılıp okullara dağıtılan Reşat Nuri Güntekin’in “Balıkesir Muhasebecisi” adlı oyun kitabından bir alıntı:

“Karı amma vurdu. Eh bu kadar olur. Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi, töbe töbe…”

Yıl 1973… MEB tarafından okullara tavsiyeli Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Toraman” romanından bir alıntı.

“Tanrı insanı bir kere saptırmasın. Herif artık bu hırtlamba karının yüzüne bakmaktan bıktı. Karşısında dolanan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam… Kızılbaş mıdır nedir?”

Yıl 1989… MEB Talim Terbiye Kurulunun 1420 sayılı onayıyla, eğitim öğretim açısında uygun bulunan İngilizce sözlük hazırlanır.

Ve “ensest” sözcüğünün karşılığı, “Akraba ile zina, Kızılbaşlık” olarak tanımlanır.

* * *

Yıl 1995… Star TV de Turnike programı, Şovmen Güner Ümit:

Programdaki hostes kız hamile kılığına girer. Bilinçsizce bir espri yapar, “Bu çocuk senden” der. Ümit ise “a a a! Benden mi!” der. Hostes kız hem espri hem kızgınlıkla “Yok babamdan” deyince, Güner Ümit “Yoksa siz Kızılbaş mısınız” diye sorar.

Binlerce kişi Star TV çevresinde toplanır, Ümit linç edilmek istenir.

Yıl 1997… “ANAYOL” hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan:

“Aydınlık için bir dakika karanlık” eylemlerine “mum söndü yapıyorlar” der.

* * *

Yıl 2004… MEB tarafından okullara tavsiye edilen 100 temel eserden, Ömer Seyfettin’in “HAREM” kitabının yeni baskısından bir alıntı:

“Evvel zaman içinde insanlar daha hayvanlara pek yakın iken ferdi izdivaç yokmuş. Sürü halinde yaşarlarmış. Kabilenin bütün erkekleri, bütün kadınların müsavi kocası imiş… (…) Doğan çocukların anası babası da kabilenin, bütün halkın imiş… Bu hal ayin gibi hala bazı cemaatlerde devam eder. Mesela Kızılbaşlık gibi…”

Yıl 2005… Yine MEB tavsiyeli Haldun Taner’in “Şişhaneye Yağmur” adlı oyun kitabından bir konuşma:

“Bırak allasen müdür bey. Bazen kanıma dokunuyor vallaha. Siz onun oruçlu olduğuna inanıyor musunuz? O, ne hinoğlu hindir o. Ne kahpe dinli Kızılbaş’tır o. Müslüman olsa acımak bilir.” Konuşmanın diğer bir kısmında ise “Ve işte o anda tövbeler olsun, abla-kardeş Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik” denir.

* * *

Yıl 2010… Ekim’in 6’sı, Çarkıfelek programı ve Mehmet Ali Erbil:

Erzincan’la yapılan canlı yayında bağlantı kopar, ekran aniden kararır.

Mehmet Ali, “Mum söndü mü yapıyorsunuz? ” der.

Ama yine de Alevi toplum sağduyulu davranmış ve küçük tepkilerle olay kınanmış, bir provakasyona gelinmemiştir.

Ve yıl 2018 ve de Türk Dil Kurumu (TDK)…

Ne yazık ki TDK da, İnternet sitesine yerleştirdiği Büyük Türkçe Sözlük’te “vazalak” sözcüğü ile Alevilere hakaret eden bir skandal yaratmıştır.

sözcüğünün karşılığı olarak, “geveze, sözünü bilmez, aptal, serseri” ve “Alevi, Müslüman olmayıp öyle görünen, oruç yiyen” tanımları yapılmıştır.

* * *

Evet, ünlü yazarların bilinçaltında bile bu saçmalıklar bulunuyor ve bu saçmalıklar gerçekmiş gibi kitaplarında işleniyor ise vay bu toplumun haline!..

Aslında iktidar kavgası İslam Toplumu’nu, birbirini reddeden ama aynı kutsal değerlere inanan iki ana kampa ayırmıştır. Ve de bu kampın Anadolu içindeki bir kesimi, Türkmen Kültürüyle harmanlanarak Anadolu Aleviliği’ni oluşturmuştur.

İşte yüzyıllarca bu inanç gurubu “İslam dışı” gibi gösterilip uydurulan saçmalıklar toplumun bilinçaltına kazınmış ve bir önyargıya dönüşmüştür.

Aynı kökenden gelen, aynı dili konuşan, ortak bir tarihi yaşamış ve yaşayan bu inanç gurupları, yan yana sanki iki düşman gibi önyargılarıyla yaşamışlardır.

Ve de zaman zaman provoke edilmiş, çok acı olaylar yaşanmıştır.

Çorum-Maraş-Sivas gibi…

İşte yapılması gereken bilinçaltının temizlenmesi, bu önyargıların kırılmasıdır. Her ne kadar büyük atom bilgini Albert Einstein “Önyargıyı yıkmak atomu parçalamaktan daha zor” demiştir ama Türkiye’nin bu kırılmaya, bu temizlenmeye ihtiyacı vardır.

Bu nedenle 12 yıl önce başlatılıp yarım bırakılan, ama bugün yeniden dillendirilen açılım elbette önemlidir.

Ama siyasi kavgaya alet edilmemesi koşuluyla…