Bugüne değin anımsamadığım sayıda pek çok şehidimizin cenaze törenine bizzat katılma onuruna nail oldum.
Bu süre içinde, hiç tanışıklığım olmayan şehit yakınlarına bizzat ulaşıp, taziye dileklerimi sunarken; onların ne denli onulmaz acılar içinde kıvrandıklarını içim kan ağlayarak izledim.
Tanrı kimseye bu tür acıyı yaşatmasın; ateş düştüğü yeri yakıyor.
Kimden gelirse gelsin; hiçbir dilek, hiçbir güzel söz, böyle bir acıyı dindirmiyor ya da azaltmıyor.
Böyle anlarda, şehit yakınlarının etrafındaki kişiler ya da o törene katılan üst düzey erkân; (sanki üzerine vazifeymiş gibi) şehit yakınlarına; “ağlamamalarını, ağlarlarsa; evlatlarını şehit eden hainleri sevindirmiş olacaklarını” telkin ediyor.
Bu yoğun telkinler üzerine; o gariplerim de içine akıtmak zorunda kalıyor gözyaşlarını…
Gözyaşını dışa vurmayıp, içine akıtmak, o acıyı misliyle katlar; bunu yaşayan bilir ancak…
Daha da acısı, o törenlerde, cenaze namazını kıldıran hocaların (sanki olağan, sıradan bir cenaze töreniymiş gibi) cemaate dönüp, “hakkınızı helal ediyor musunuz” diye sorması koyar şehit yakınlarına…
Şehit yakınları, o ruh haliyle, bu soruyu dinsel bir ritüel olarak değerlendirmez, tepki verir doğal olarak.
Daralır, boğulur acıdan Şehit Yakını…
İsyan eder…
* * *
Bir tarihte, Eskişehir’de katıldığım bir cenaze töreninde, şehit annesinin böyle bir ruh haline ve tepkisine tanık olmuştum.
Cenaze namazını kıldıran hoca, cemaate dönüp; “şehidimize hakkınızı helal ediyor musunuz?” deyince; o ana öne çıkıp; “Hoca, hoca!... Kim kime hakkını helal ediyor? Sor bakalım benim oğlum, bu cemaate hakkını helal ediyor mu?” diye kendini yerden yere atmıştı.
* * *
Sosyal medyada gözüme ilişti; yazanı bilinmeyen duyarlı bir kişi, bu duyguları kaleme alıp dillendirmiş.
Sizlerle paylaşmaya değer bulduğum aşağıdaki bu yazının üzerinde; (yazarının yüksek hoşgörüsüne sığınarak) yazıyı daha akıcı hale getirmek için özünü bozmadan, yazı üzerinde biraz kalem oynattım.
İşte o yazı…
“…Yanlış tarafa soruyorsun Hoca, yanlış tarafa soruyorsun…
Yirmi yaşında, fidan gibi Şehit arkanda; sen dönmüş; O’nu, hayatının baharında al bayrağa sardıranlardan helâllik istiyorsun.
Yanlış yapıyorsun Hoca, hem de çok yanlış.
Onların o şehitte ne hakkı var ki, onlardan helallik istiyorsun?
O yana değil, bu yana dön.
Al Şehit’i karşına, dön arkanı bu ruhsuz kalabalığa; helalliği Şehit’ten iste...
Sor şimdi, tabutu al bayrağa sarılı o yiğide…
‘…Sana gençliğini yaşatmayanlara;
Sen bu vatan için şehit düşerken, ‘bedelli / bedelsiz’ adı altında, varsıl / yoksul ayrımı yapanlara;
Dağlarımızdan 'Ne mutlu Türk'üm Diyene…' yazısını sildirtip; 'Biji Apo' yazanlara göz yumanlara;
Sana ‘kelle’; bebek katiline ‘sayın’ diyenlere;
‘Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclisi toplayamayız’ diyenleri, tekrar tekrar vekil olarak meclise sokanlara; hakkının helal ediyor musun’ diye sor…
Hayatının baharını yaşamadan göçüp giden o Yiğit’e;
‘…Cahilce izlenen dış politikalarla, Bölgeyi, cadı kazanına çevirenlere;
Yurt içindeki kaprisleri yetmezmiş gibi, batasıca kaprislerini, dış politika ilişkilerine de bulaştıranlara;
Sen kuru kumanyayla yetinirken; aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar bu vatanın nimetlerini yiyip, sömürenlere;
Senin şehit haberin üçüncü sayfalara düşerken; seni vuran hainlerin şehitlikler(!) kurmalarını seyredenlere,
Kanınla suladığın topraklardan ay yıldızı indirip; onun yerine, bölücü paçavralar astıranlara… hakkını helal ediyor musun?’ diye sor.
Sor o ana kuzusu Yiğit’e;
‘…Yurdun bir bölgesinde her gün millete ve vatana hakaret edilip, devlete meydan okunurken; sırf koltuklarını korumak için olan biteni seyretmekle yetinenlere;
Sen bu vatan, bu bayrak için can verirken; senin cenazene dahi can korkusuyla, ‘koruma ordusuyla’ gelenlere,
Ve bunları hâlâ alkışlayıp, hâlâ destekleyenlere,
HAKKINI HELAL EDİYOR MUSUN YİĞİDİM?’
Diye sor.
… …
Eğil Hoca, eğil…
Eğil de kulak ver o tabuta, dinle bakalım ne diyor o Yiğit…
!!??...
Duydun mu Yiğit’in sesini?
Haydi şimdi dön;
DUYDUKLARINI, CENAZEYE GELEN O "ZEVAT'A" DA SÖYLE !
Ve sor onlara, de ki;
Ne yüzle geldiniz buraya?!...”