Toplumsal sıkıntılardan, bela ve musibetlerden ancak devlet ve milletimizin birlik ve beraberliği ile kurtulabiliriz. Tek gücümüz toplumsal dayanışmadır.

Ferdi, ailevi ve toplum hayatımızın bazı dönemlerinde gerek kendimizin ve gerekse dışarıdan başkalarının sebep olduğu sıkıntılı, zor ve dar anlarımız olmuştur. Her zaman da olabilir. Çünkü, hayat dümdüz bir yol değildir. Ömür; acısı tatlısı, neşesi ve hüznü içinde beraber barındıran bir badireli yoldur. Onun için kişisel ve toplumsal olarak bu güçlük ve zorluklara her zaman tedbirli ve hazırlıklı olmalıyız. Böylece ömrümüzün mutlu geçen günlerini sıkıntılı günlere hazırlık yaparak geçirmeliyiz.

Eğer millet ve devlet olarak toplumsal bir hücuma, bir sıkıntıya maruz kalırsak bunun da mücadelesini devlet, millet kaynaşması, dayanışması, birlik ve beraberliği ile atlatabiliriz. Böyle zamanlarda elimizi zayıflatacak düşmanlarımızı güçlendirecek söylem ve eylemlerden şiddetle sakınmamız gerekmektedir. Bu da bizlerin bütün toplumsal farklılıklarımızı aşıp, birlik ve beraberliğimiz ve kardeşliğimiz sayesinde olacaktır.

Her konuda olduğu gibi bu konularda da rehberimiz ve önderimiz yüce kitabımız Hz. Kur’an ve onun mübelliği Hz. Muhammed SAV.dir.

Enfal suresinin 8. ayetinde yüce Allah cc. Hazretleri; “Allah’a ve resulüne itaat edin. Allah yolundan ayrılmayın. Birbirinize düşmeyin. Sonra gevşersiniz. Gücünüz elinizden gider. Zora düşersiniz. Sabırla (çalışmanızdır) Çünkü Allah daima sabredenlerle beraberdir” buyurur

R.SAV. hazretleri de; “Elinizle, dilinizle, malınızla Allah yolunda cihat edin. Yani, çalışın. Çünkü çalışan mutlaka kazanır. Sabreden zafere ulaşır. Sakın birbirinize haset, çekememezlik yapmayın. Sakın kin beslemeyin. Birbirinizden ayrılmayın. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Çünkü hepiniz Ademdensiniz. Adem ise topraktandır.” buyurur.

*

Son zamanlarda bir kara bulut gibi toplumumuzun üzerine çöken ekonomik sıkıntıların ve sosyal huzursuzlukların iç ve dış etkenleri, ciddi sebepleri vardır. İleride aynı durumlara düşmemek için bu sebepleri arayıp bulmak, elbette önemlidir. Fakat ateş bacayı sarmışsa, burada bu yangını kim çıkardı yerine, hemen yangını söndürmenin gayreti içinde olmamız gerekmektedir. Bunun daha da önemlisi eğer vatan, millet, devletin bekası söz konusu ise, maldan, mülkten, kârdan, zarardan söz edilmez. Hesap edilmez. Çünkü vatansız, bayraksız, topraksız yaşanmaz. Bu karanlık zamanlarda kaybettiklerimizi sonra yine kazanabiliriz. Ama ruhumuz, canımız mesabesinde olan yurdumuzu kaybedersek onu kazanmak mümkün olmaz. Tarih bunun şahididir.

Hepimiz görüyor ve biliyoruz ki, vatanından, yurdundan, toprağından, bağından, evinden, ocağından, işinden, aşından, eşinden koparılmış milyonlarca mültecinin acıklı hali meydanda. Efendi iken köle durumuna düşmüş olanları, denizde boğulanları ibretle ve hayretle izliyoruz. Allah bu millete zeval vermesin. 81 milyon insan nereye gider. Hiçbir yere gitmez. Ya bu vatanda yaşar veya ölür. Asla esir olmaz, köle olmaz.

İşte, yakın tarihimiz bunun şahididir. Devletimizin banisi, cumhuriyetimizin kurucusu büyük asker ve devlet adamı Atatürk’ün İstiklal Savaşında defalarca orduya haykırdığı söz; “Ya İstiklal, ya ölüm. Ölmeyi göze alamayanların yaşamaya hakkı yoktur.” “Allah bu millete ikinci bir İstiklal Marşı yazdırmasın.” (M.Akif’in sözüdür) Amin.

*

Birlik, beraberlik, kardeşlik, barış, hoşgörü içinde olduğumuz müddetçe üstesinden gelemeyeceğimiz sorun yoktur. O zaman ulu Allah’ın yardımı da bizimle olacaktır. Devlet, hükümet ve millet, yani herkes üzerine düşen görevi en üstün düzeyde yapmalıdır. İşte o zaman başarı kendiliğinden gelecektir.

Bütün bu güzel duygularla mübarek Cuma’nızı candan tebrik eder, hepinize sıhhat, afiyet ve mutluluklar dilerken; Gayret bizden, inayet ve hidayet Ulu Allah’tan diyorum. Hepiniz Allah’a emanet olunuz. Amin.