2013 yılında TC’nin tabelalardan kaldırılıp, halkın büyük tepki göstermesi sonucu geri adım atılmasından sonra, şimdi de Türk ve Türkiye sözcüklerinin bazı kurumların unvanlarından kaldırılmasına yönelik girişimler, düşündürücü ve hayret verici bir durumdur. TC ve Türk sözcüğüne alerjinin tarihsel kökenlerine inmek istiyoruz.

Osmanlı Toplumunu Türkler kurmuştur, ancak kuruluş aşamasından sonra Osmanlı padişahlarının ne kadar Türk olduğu tartışma konusudur. Yüzde yüz bir gösterge olmasa da bütün Osmanlı Padişahlarının anası yabancıdır. Hiçbirisi Türk değildir. Osmanlıda Türk, Türkmen sözcükleri aşağılanan hor görülen bir deyim olarak kullanılmaktadır. Osmanlı zaten kimliğini şeriat hükümlerine göre koruduğundan kendisine Türk denmesi yerine İslam denmesini tercih etmektedir. Kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede, "Türk iti şehre gelince Farisice ürer" denilmektedir.(1) Osmanlı şairi olan Baki ‘’Muhteşem Süleyman’’ adlı şiirinde "Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz./Ey hoca Türk toplumundan olanın başı kabadır./Türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur." Yine bir osmanlı şairi olan nef'i ise; "Tanrı, Türke irfan çeşmesini yasaklamıştır" diyor. divan-ı hümayun yazarlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, "Baban da olsa Türkü öldür" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün İslam Peygamberi Hz. Muhammet'e ait olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmektedir. Hatta bir şiirinde "Sakın Türk’ü insan sanma. /Bir an bile olsa Türk’le birlikte olma./Türk eline şeker alsa /O şeker zehir olur./Türkün başını keserken sakın gam yeme./Baban da olsa Türkü öldür."(2)

Osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan Fatih bile, Otlukbeli savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; öldürülen Türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve "işine devam et"demiştir. Sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.0000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı "Vurun şu pis Türkün başını" olmuştur.(3)

Yönetimin Anadolu'yu dil unsuru aracılığıyla Araplaştırmasına ve Acemleştirmesine karşı olan bu halk, yok edilmek istenmiştir. bu nedenle Anadolu'da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40.000 kadardır. bu gerçek, Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır.(4)

Osmanlı tarihçisi Naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır: "Türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltiyamına derman yok." yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır. Osmanlı tarihçisi Naima, “tarih”inde Türkler için; nadan (kaba) Türk, idraksiz Türk, hilekâr türk ifadelerini kullanmaktadır.(5)

Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar Selçuklulardan beri yaygındır. örneğin, Selçuklu yazar Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: "Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar."(6) Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı "İslam'da davai kavmiye" adlı kitabında, Türke karşı savaş açmış ve "Türk’ün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok... gerekli olan şeriatı öğrenmektir," demiştir. 1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türke Türk’lük benliği vermek isteyenlere "soysuzlar" yakıştırmasında bulunmuştur.(7)

Zaman içinde "Türk" yöneticisine o denli yabancılaştırılmış ki, kimi kez "Osmanlı efendisine Türk' demek hakaret sayılmış", "Türk" sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur.(8) İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türke kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türk’ler alınmamışlardır.(9) Türk halkı kendi yurdunda aşağılanmış oldu. "Kaba Türk", "anlayışsız Türkler", "pis Türkler" gibi önyargılar dönemin özelliklerinden oldu.(10)

Osmanlı yönetiminde Türke yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir: "Türk değil mi, Merzifon'un eşeği,/Eşek değil, köpekten de aşağı." Osmanlı'nın bu yaklaşımına Türkün verdiği yanıt, bir şiirin dizelerinde şu şekilde yer almıştır: "Şalvarı şaltak Osmanlı /Eğeri kaltak Osmanlı /Ekmede yok biçmede yok/ Yemede ortak Osmanlı"(11) Kendi yöneticilerinin bu tutumu karşısında, yabancılardan da olumlu yorum beklenemezdi. Yabancılar, Türkleri "yaklaşık 1000 yılına kadar Arapların esiri olan Türkler dağ insanı niteliğinde bir kavimdir"(12) şeklinde yorumluyorlardı. 1874 yılında "dünya tarihi" kitabının yazarı, askeri okullar bakanı Süleyman Paşa, "Osmanlı devletin adıdır, milletimizin adı Türktür" görüşünü savunmasına karşın, bu düşüncesini kendi kitabında bile kullanmaya cesaret edememişti.(13)

Türk aydınının durumuna gelince; çok az sayıda olsa da uyanma belirtileri başlamıştı. Bunlar arasında en önemlisi Ziya Gökalp adını taşıyor. "Sorma bana oymağımı boyumu,/Beş bin yıldır millet gibi yaşarım.../Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı/Türküm, bu ad her unvandan üstündür,"

İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: 'Bir Türk generali itilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.' titreyerek gazeteyi aldım. yürürken okuyorum; 'Mustafa kemal paşa isminde bir Türk generali.' "(14) İşte o Mustafa Kemal önce bölgesel, sonra ulusal toplantılarla Türk’e Türklüğünü, dünyaya insanlığını anımsatacak uğraşısını başlatmadan önce geldiği İstanbul'dadır.

Yüzyıllardır tavuğun altına ördek yumurtası konmuş. Civciv çıkmasını bekleyemezdik. Cumhuriyet reklam arasıdır. TC kalkmalıdır, Türk ve Türkiye sözcüğü kalkmalı sözünün altındaki tarihi zihniyet budur.

1) Burhan oğuz'dan aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 118.

2) Aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 121.

3) Ekşi Sözlük

4) Çetin Yetkin, Türk Halkı... s.161.

5) Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul, c.1, s.168, 238, c.2 s.536. c.3, s.1180, c.4 s.169.

6) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12.

7) Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.

8) Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen'den aktaran, Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, s.1.

9) Hikmet Bayur, a.g.y., s.17.

10) Özer Ozankaya, Türkiye'de Laiklik, İstanbul, 1990, s. 253.

11) Özer Ozankaya, a.g.y., s.121.

12) Warshew'den aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s. 311.

13) Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.26.) Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.

14) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, İstanbul, 1971, s.24, 25