Dönemin Başbakanı Erdoğan'ın açıkladığı "Demokratikleşme Paketi"nin önemli bir maddesiydi, andımızın kaldırılması.

Ve gerekli değişiklik yapılmış, "Resmi Gazete"de yayınlanmış, 8 Ekim 2013 gününden itibaren de ilkokullarda okunması sonlandırılmıştı.

Elbette önemli bir tartışma yaratmıştı. O günlerin Salı konuşmalarının neredeyse tüm konusu bunun üzerine oturmuştu. Bugünlerde de olduğu gibi...

Başbakan Erdoğan, "Ant uygulamasının, Cumhuriyetin temelleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktur" demişti. Hitler ve Stalin dönemlerine vurgu yapmıştı.

Kılıçdaroğlu, "Asıl yasaklamak istediği 'Türküm'. Bunu söyleyemiyor" demişti.

Bahçeli, "Başbakan Erdoğan, Türklüğe savaş açmıştır" demişti.

Daha da genel anlamda, Kürt kimliğine verilen bir taviz olarak algılanmıştı.

Ve bugün; Danıştay'ın 18 Ekim 2018 günlü kararında, "Öğrenci Andı'nın okunmasını kaldıran yönetmelik hükmünün iptal edilmesiyle konu yeniden, daha da sıcak olarak gündeme oturdu. Öyle ki, siyaseti bile dalgalandırır oldu.

O halde "Andımız" neyin nesiydi? Kim yazdı, nasıl yazıldı? Bir bakalım dedik. Ve de niçin kaldırılmıştı, bir soralım dedik.

*****

Ezbere okuyamasa da 82 milyon insan bilir bu andı. "'Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye başlar. "Ne mutlu Türküm diyene" diyerek biter.

Zamanın Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip tarafından yazılmıştır.

Dr. Reşit Galip 1932 yılında Milli Eğitim Bakanı olmuştu. Görevi 13 ay sürmüştü. 1934"te ölmüştü.

Ezanın Türkçeleştirilmesinin de mimarlarından olan Dr. Reşit Galip, Türkçülük duyguları çok yüksek bir kişilikti. Bu yüksekliğin dozunu biraz kaçırmıştı bile...

Nitekim 1932 yılı 1. Tarih Kongresinde ilginç bir Türk tanımı yapmıştı.

"Uzun boylu, beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı, çok kere mavi gözlü ve göz kapakları çekik değil, ufki açıdan 'Alpın ırkı' (...) A grubu kan gibi uzvi (organik) özelliklere; medeniyet, kahramanlık, sanat yeteneği gibi içtimai (sosyal) özellikleriyle tanınır" diye tanımlamıştı.

Herhalde bu tanım; Dr. Reşit Galip'in arzuladığı bir Türk tipinin tanımıydı.

* * *

1933 yılının 23 Nisan günü Çankaya Köşküne gelir ve Atatürk'e, "Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı bu ant" demiş ve Atatürk'e sunmuştur.

Beğenilmiştir. Ve Talim Terbiye Kurulunun 10 Mayıs 1933 tarihli genelgesiyle, bütün okullarda okunması zorunlu kılınmıştır. 1972'de ve 1997’de üzerinde bazı sözcükler değiştirilmiş, eklemeler yapılmış bugüne kadar okunan şeklini almıştır.

Ancak 2013 yılında, "Demokratikleşme Paketi" için sakıncalı ve gereksiz bulunmuş; İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12’inci maddesi yürürlükten kaldırılmış, okunmasına son verilmiştir.

Cumhuriyetin ilk 10 yılında bir ant yoktur. Bu ant ise 80 yıldır okunmuştur. İtirazlar da olmuştur. Özellikle farklı etnik yapılardan itirazlar gelmiştir.

Ancak Türkiye'de olağanüstü bir hamaset olduğu için, bazı milli konular açık ve net tartışılamamıştır. Andımız da bunlardan biridir.

Bu antla okula başlanmıştır. Asıl amacının, milli duyguları yükseltmek olduğu söylenmiştir. Ama milli duyguları yükseltip yükseltmediği de tartışılır olmuştur.

-Çünkü yükselmiş bir duygu, NATO'ya hayır diyebilmeliydi.

-Çünkü yükselmiş bir duygu, Anadolu topraklarının ABD ve NATO üsleriyle doldurulmasına hayır diyebilmeliydi.

-Çünkü yükselmiş bir duygu, ülkede iç barışı sağlayabilmeliydi, farklılıkları kucaklayabilmeliydi.

Yani farklı etnik ve farklı inanç gruplarının barış içinde yaşayabileceği bir Türkiye'yi inşa edebilmeliydi.

Ve de bugün, bölünme tehlikesi gibi bir korku yaşanmamalıydı.

*****

İktidarın "Öğrenci Andı’nı kaldırmasındaki amaç elbette tartışma yaratmıştır. Çünkü referansı İslami değerler olan iktidar, Cumhuriyetle hesaplaşır görünmüştür.

Aslında Türkiye siyasetinin, bu gibi milli konulara yaklaşımındaki samimiyet de tartışılır olmuştur. Yanında ya da karşısında olmayı, siyasi besin kaynağı gibi gören bir anlayış yerleşmiş, özellikle Türkiye'nin sosyolojisi hiç okunmamıştır.

Oysaki Cumhuriyeti siyaseten ve sosyolojik olarak tıkayanlara, Atatürk'ün "...Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor..." sözleri çok net bir yol göstericidir.

Yazının başına dönerek sonuç olarak diyebiliriz ki; her ne kadar Avrupa ülkelerinde, Yunanistan'da, Bulgaristan'da bir ant yoksa bile, bizim ülkemizde neden bir andımız olmasın.

Günümüz Türkiye'sini okuyan, farklılıkları kucaklayan, özellikle hamasetten uzak, barış, birlik ve özgürlük mesajı veren bir ant niçin olmasın?