SUYUN DOĞASI: Suyun kimyasal bileşimi H2O’dur. Yani yanıcı H2, hem de yakıcı, tutuşturucu, patlayıcı iki ateşten elementten meydana gelmiş bir maddedir. Ayrıştırıldığı zaman ateş, birleştirildiğinde hayat veren su olur. Şanı ne yücedir ki o Allah’ın, ölüden diri, diriden ölü çıkardığı gibi ateşten su, sudan ateş çıkarıyor. Hidrojen ve ayıca insana da nefes veren oksijenden suyu yaratıyor. Bu yüce Allah’ın sonsuz kudretinin ve gücünün bir belgesidir.

Ulu Allah bir işi yapmayı murat ettiği zaman o şeye ol der ve o iş hemen olur. (Yasin Suresi 83. ayet) Bu, ulu Allah’ın 1001 sıfatından biri olan yaratma sıfatının zorunlu bir sonucudur. Onun için yaratıcı yoktan var eden ancak Allah’tır. Bu sıfat asıl anlamı ile insanlar için kullanılamaz. Ancak mecazi, yapıcı var olanı bulan anlamında mucid denir. Yaratıcı güç, yaratıcı akıl denir ki insanlar bu kelimeyi yoktan var etmek anlamında değil, aslında var olan ama bilinmeyeni sebepler ve sonuçlar olarak üstün akıl ve çalışma ile ortaya koyarlar.

Bugünki teknoloji, yüksek iletişim akıllara durgunluk veren buluşlar ve ilerlemeler mucitlerin işidir ki, bu da daldan armut düşer gibi pat diye bulunan işler değildir. Bütün ulusların yıllarca meydana gelen bilgi, bulgu, tecrübe birikimleri temeline dayalı olarak ortaya konan icatlardır. Yüksek akıl ve aşırı arzu ve istekle yapılan çalışmaların sonucudur.

Bu makaleye böyle bir giriş yaptıktan sonra konumuz olan suya gelelim:

SU: Anasır-ı Erbaa denen, yani 4 ana maddeden birisidir. Bunlar yaşam şartıdır:

1-Toprak, 2-Hava, 3-Su, 4-Ateş’tir, enerjidir.

Tabi ki bunlar yüce Allah’ın eseridir. İnsanlar sadece var olanı keşfederler. Teknoloji bugünkü seviyesine ulaştığı halde, gökten yağmuru suni olarak yağdırma gücüne ulaşamamışlardır. Allah cc. hazretleri, ateşten, yakıcı maddeden söndürücü suyu yaratıyor. Tekvir Suresi’nin 6. ayetinde “Ve izel biharü fücciret” Yani, “Denizler tutuştuğu zaman (kıyamet kopar)” buyuruluyor. Akıl ve mantıkla bakarsak, deniz nasıl yanar? Suyu ayrıştırırsak koskoca deniz petrol olup yanar. Bu kadar okyanus sularını ayrıştırmak ancak Allah’ın gücü ile olur ki, o zaman da kıyamet kopacaktır.

Bu, bu günün ilim fen ve teknoloji ile mümkündür. Ancak bütün denizleri ayrıştırmak imkansızdır. Biz meseleye ilahi açıdan bakıyoruz. İlahi nizamdan, dengelerden, ölçülerden söz ediyoruz.

Suyun oluşumunu beyandan sonra susuz hayat olamayacağını, gökteki kuş, yerdeki karınc abile bilir.

SUYUN SERÜVENİ

Suyun ayağı yok, yürür. Akar, birikir, dağları aşar, yüzbinlerce ton gemileri yüzdürecek kaldırıcı ve itici güce sahiptir. Suyun aslı damlacıklardan oluşur. Damla damla sel olur, sel akar nehir olur, göl olur, deniz olur, okyanus olur. Toprağa can, insana hayat olur. Dağlarda yükseklerde yağmurdan kırağı, kar, buzdan biriken sular akma, yürüme, hareket etme özelliği ile yaratıcının emri ile sürünerek akar. Necip Fazıl’ın Sakarya şiirinde dediği gibi, kıvrım kıvrım akar ya, yerlerde çok süründün ayağa kalk Sakarya. İmanlı, vicdanlı, akıllı, çaışkan müslüman Türk gençliğini Sakarya nehrine tesbit etmiştir.

Neyse, görünürde suyu hareket ettiren bir maddi, el-ayak göz kulak gibi bir unsur yoktur. Ama akma, taşma, hızlanma, coşma özelliği ilahi kudretle akar gider. Çünkü suyun gücü enerjisi onun yapısında, geninde, yaratılıştan mevcuttur.

“Efela tetefekke ruun” ayeti, Bunları akıl edip düşünmezler mi, ilahi kitabı bunu anlatır. Suyun varoluşunda, yaşamasında, insanlara örnek olacak su, söylemese bile beden dili ile bazı öğütler vermektedir. Örneğin su dağlarda, yaylalarda, ovalarda damla damla birikir, sonra sel olur. Akıllı bir insan suyun bu halinden tasarrufu öğrenir. Damlaya damlaya sel olur, sel birikir göl olur sözü bunu anlatır. Başarının sırlarını az az birikerek çoğaldığı anlatır. Su menziline ulaşmak için gayret gösterir ve hedefine giden en kısa ve kolay yoldan geçer. Dirençli, engelli yerleri seçmez, önüne bir tepe, bir kaya, bir set çıkarsa onunla mücadele etmez, yükselerek o tepenin, o taşın, o setin üzerinden aşmaya çalışır ve yoluna devam etmekten vazgeçmez.

(SÜRECEK)