Bunun içindir ki alimlerimiz, bahıl-cimri kişi ne kadar ibadeti olsa da cennete zor girer. Cömert kişi ne kadar günahkar olsa da asla cehennemde kalmaz. Cennetin en yüksek makamlarına çıkarır. Çünkü cehennemin kapılarını cimriler, cennetin kapılarını da cömertler açar.

Burada bir hususa dikkatlerinizi çekmek isterim. O da şudur: Hayır, hasenat, zekat, sadaka deyince herkes bütün hayırları zenginlerden bekliyor. Çalışıyorum, çabalıyorum da ben de zekat alanlardan değil de zekat verenlerden olayım gayretinde olanlar maalesef çok az. Halbuki, genel anlamda durum bu değildir. Herkes ama herkes elinden geleni yapmak zorundadır. Ben fukarayım ben hayır yapmam diye İslam’da bir kural yoktur.

Bakınız, bir gün R.SAV.e bir muhtaç Arap geliyor. Sahabilerin huzurunda yardım talep ediyor. O sırada elinde hurma sepeti olan başka birisi geliyor. Hz. Muhammet SAV.e hurma sepetini veriyor. R.SAV. hiç sepeti açmadan hurma dolu sepeti yardım talep eden Arap’a veriyor. Bu arada ilginçtir, yardıma muhtaç başka birisi camiye giriyor. O da yardım talep ediyor. Daha R.SAV. birşey söylemeden, biraz önce hurma sepetini alan fukara kişi elindeki sepeti yeni gelen yardım isteyene veriyor. Burada sahabiler söze karışıp aldığı yardımı sonradan gelen ve yardım isteyen fukaraya verene hitaben; Hem R.SAV.den yardım istiyorsun, hem de resulüllahın verdiği yardımı başkasına veriyorsun, deyince;

Allah’ın sevgili resulü Hz. Muhammed SAV. sosyal barışın toplumsal yardımlaşmanın, cemiyet huzurunun anahtarı olan şu ölmez sözleri söylüyor: “Elinfak minel iktar” Yani, fukara da olsanız varsa infak ediniz. Almaya değil, daima vermeye, bölüşmeye ve paylaşmaya alışınız, veren el alan elden üstündür.”

Fukaranın verdiği bir kuruş, zenginin verdiği bin kuruştan daha hayırlıdır. Çünkü zengin vardan, fukara yoktan veriyor. Her var olan veremez. Zordur. Ama yok iken vermek daha da zordur. Onun için fukaranın verdiği daha hayırlıdır.

İslam dini işte böylesine yüce ve toplumsal yardımlaşma dinidir. Çorumumuz bir hayır şehridir. Hayırseverlerimizi kutluyorum.

Zekat vermek için zengin olmak, zengin olmak için de planlı ve programlı olarak çok çalışmak gerekmektedir. Yatarak zengin olunmaz. Çalışmak, tasarruf etmekle sermaye oluşur. Sonra yatırım, sonra zenginlik olur. Burada Allah’ın takdiri de esastır. Çünkü her çalışan zengin olamaz. Amma tembelin zengin olduğu görülmüş değildir.

Demek ki karınca gibi çalışacak, fil gibi güçlü olacağız. Böylece alan değil, veren el olacağız.

Hz. Ali’ye sormuşlar; zekat oranı malda kaçta kaçtır?

Şeriatta kırkta birdir. Bizim için hepsidir, demiş. Hangi yiğit bunu yapabilir? Ama bunu Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve diğerleri yapmışlar. İşte bunun için örnek olmuşlar. Biz de hep örnekleri sahabilerden veriyoruz. Öyle olalım istiyoruz. Yardımda sınır yoktur. Çünkü Ulu Allah, hayra verdiğin malın bin mislini geri iade ettiğini ayetlerle bildiriyor ve İslam tarihi bunun örnekleri ile doludur. Fakat İslam’da ölçülü olmak esastır.

NETİCE:

Hayır ve hasenat ayı olan mübarek Ramazan ayında, zengin, fakir herkes yardımlaşmalı, özellikle üzerimizde bir kuruşluk zekat borcu kalmamalıdır. Çünkü zekat kul borcudur. Unutmayalım ki malımız da, canımız da bize emanettir. Emanetlerden sorulacağız. Ölenler bizim için mi ölüyorlar? Hayır. Bizlere de sıra gelecek. Er-geç Allah’a döneceğiz. Eliboş gitmeyelim. Ramazan büyük bir fırsattır. Hakkı ile değerlendirelim.