Evet, silkinip, kendimize gelme zamanı geldi, geçiyor artık.

Tüm koşullanmışlıklarımızdan arınıp, doğru düşünme; olayları, doğru ve akılcı bir biçimde yorumlama zamanının son evrelerindeyiz.

Ürettiğimizin üzerinde tüketiyoruz.

Son on yedi yılda üretim yapan neyimiz varsa sata sava olmadı kapata kapata tam bir tüketim toplumu olduk.

Çocuklarımıza üretmeye, ürettirmeye yönelik değil; tüketmeye, tükettirmeye, miskinliğe yönelik eğitim(!) veriyor, verdiriyoruz.

Köy Enstitülerini kapatarak düştüğümüz tarihsel hataya; (sanki imam açığımız varmış gibi) fen ve meslek liselerimizi de imam hatip okullarına dönüştürerek düşmeye devam ediyoruz.

Okullarımıza fen ya da dil laboratuvarı açma yerine mescit açmayı yeğledik / yeğliyoruz.

Sonuç?

Sonuç, (zaten hemen her konuda Batı’nın eline avucuna bakıyorduk) şimdilerde tümden Batı’nın eline avucuna bakar hale geldik / getirildik.

Artık bilimin gerekliliğini ve dahası, önceliğini kabul etmek durumundayız.

Tarih, Köy Enstitülerini kapatanları affetmediği gibi; liselerimizi, imam hatip liselerine dönüştürenleri de affetmeyecek.

Daha önce de yazdım; acil gereksinimlerimizi karşılamak üzere, acilen yapmamız gereken şeyler açık ve net.

Bilime ve bilimsel yatırımlara ağırlık vermek durumundayız.

Oysa biz neye ya da nerelere yatırım yapıyoruz?

Bilim dışı, bilimsel eğitim ve üretim dışı alanlara…

Bu iktidar, (kendisinden önceki iktidarlarla birlikte) bu ülkenin başına bir Fetö belası sardı.

Bu belanın hâlâ kalıntıları ve de hâlâ egemen oldukları alanlar var.

Hem Fetö’nün, hem diğer tarikatların…

İktidarlarımızı, yobazlardan, tarikat ve cemaatlerden uzak tutup;

ilme ve fenne, bir türlü yönelemiyoruz…

Onlar ne derse o oluyor.

* * *

Bu Covid 19 denen salgın hastalık nedeniyle gördük, yaşadık ve anladık ki; doktor ve diğer sağlık personeli kadromuz sayısal olarak da, donanım olarak da yeterli değil.

Dahası hastane sayımız yeterli değil.

Dahası tıbbi malzeme açığımız var.

Dahası ve en önemlisi eğitim sistemimiz yeterli değil.

İnisiyatif kullanma sorunumuz var.

Organizasyon sorunumuz var.

Beceri sorunumuz var.

Kısacası sorunlar yumağı gibiyiz. Her şeyimiz sorun…

Tıkır tıkır yürüyen hiçbir işimiz yok.

Yok, çünkü işinin ehli, çağın gerçeklerini bilen, yaşanan gerçeklere anında uyarlanabilen kadrolarımız yok.

Yok, çünkü deyim yerindeyse dört dörtlük meslek erbabı yetiştiremiyoruz.

Örnek mi?

İşte örnek.

Prof. Dr Mehmet Ceyhan.

Sayın Profesör(!) CNN Türk TV’de, Ahmet Hakan’ın yönettiği açık oturumda; “Besin kaynaklarının yetmesi için; insanları öldürsün diye, virüsleri, Allah yarattı…” dedi.

Kulaklarıma inanamadım.

Gayriihtiyari, “Hay seni profesör yapanın ……” deyip, arkasını getirdim.

Bu adam, Korona Bilim Kurulu Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı.

İşte yetiştirdiğimiz bir bilim adamı!

O zaman; “A benim profesörüm(!), o ki Tanrı, bu virüsleri; mevcut besin kaynaklarının insanoğluna yetmesini sağlamak için, insanları öldürerek, nüfus oranını dengelemek için yarattı; o zaman o Tanrı, meslektaşın doktorların, o pek çok hastayı kurtarmalarına neden izin verdi ya da veriyor?” demezler mi adama…

Böyle bir şey olabilir mi?

Özellikle günümüz Türkiye’sinde, bu zihniyette; “…Yahu bu adam (ya da bu kadın), nasıl profesör, nasıl doktor, nasıl mühendis, nasıl mimar, nasıl hukukçu… olmuş” diyebileceğimiz, unvan(!) sahibi o kadar çok insanımız var ki…

Sözün özü, eğitim ve eğitme sorunumuz var.

Şu an taşıdığı unvanın, işgal ettiği makamın hakkını veremeyen o denli çok insanımız var ki…

Silkinip, kendimize gelme zamanı geldi ama biz hâlâ uyuyoruz.

Hem de ayakta.