Ne güzel şey, şu “sağduyu” denen şey.
Ve ne büyük erdem, onulmaz acılara ve sıkıntılara rağmen bu duyuyu kullanmayı becerebilmek. Gelişmiş insan gibi düşünüp, gelişmiş insan gibi davranabilmek, ne güzel.
* * *
Berkin Elvan’ın ölümü sonrası, iki canımızı daha yitirmemiz, korkularıma tavan yaptırmıştı.
Hele de işgal ettiği makamla bağdaşmayan sözler sarf eden zatın, kışkırtıcı konuşmalarından sonra; sapık ruhlar yine ortalığa dökülüp, saçılacak diye çok korkmuştum.
Korktuğum(uz) olmadı.
Toplumsal olay şehitlerimiz Berkin ve Burak Can’ın babaları çıktı; el ele, kol kola beyin beyine ders verdiler; işgal ettikleri koltukları dolduramayanlara ve de bizlere.
Bizim çocuklarımızın üzerinden siyaset yapmayın, dediler.
Ne güzel şey, şu “sağduyu” denen şey.
Ve ne büyük erdem, her şeye rağmen olgun olabilmek ve olgun kalabilmek.
* * *
Bugünleri, bizler de Berkin ve Burak Can’ın babaları gibi el ele, yürek yüreğe, beyin beyine vererek aşmak zorundayız.
Bunun için de öncelikle, malum çevrelerin, malum amaçlarla gözlerimize taktığı “at gözlüklerini” söküp atmak zorundayız.
Artık olanı biteni, 360 derecelik bir açıyla izleyip, görmek durumundayız.
* * *
Yargımız çökertildi; polisimiz, ne yaptığını ya da ne yapacağını bilemez hale getirildi; devletimiz çatırdıyor.
Toplumsal saflar keskinleştirildi, söylemler çirkinleştirildi, kafalar karıştırıldı.
Kime, nasıl güveneceğimizi bilemez hale getirildik.
On iki yıldır; “onlar, onlar, onlar…” ; “biz, biz, biz…” diyen bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz.
Öyle bir hale geldik ya da getirildik ki, bizler de; “onlar, onlar, onlar…” ; “biz, biz, biz…” der olduk.
* * *
İktidarın (!), kendi ikbali için dillendirdiği; yok yüzde 50’miz, yok yüzde 49,5’umuz, yok yüzde 38’imiz… gibi söylemlerini, duymazdan gelelim artık.
Boş şeyler bunlar.
İnsanca yaşamayı, insanca davranmayı içselleştirmiş ülkelerde bu rakamlar, o ülkelerin sadece ve sadece seçimle ilgili kurumlarını ilgilendirir. O ülkelerin o kurumları, bu oranlara göre vekil sayısı belirler, rakamların işi oracıkta biter. Bir sonraki seçime kadar da (çok özel bir durum olmadığı sürece) bir daha kimse ağzına almaz bu oranları.
Oysa bizde öyle mi?
Her akşam; “Bizim yüzde bilmem kaçımız…” zırvalıklarıyla gözümüzü kapatıp; aynı zırvalıklarla karşı gözümüzü açıyoruz…
Kaş yapayım derken göz çıkarıyoruz.
Bir tarafı tatmin ederken, diğer tarafı ötekileştiriyoruz.
… …
“Yüzde bilmem neyiniz” batsın sizin.
O bilmem yüzde kaç, bu ülkenin sahibi de; diğerleri dış kapının mandalı mı?
Onlar sana oy vermedi diye, onların hakları, hukukları yok mu?
… …
Seçim dönemleri dışında bu tür rakamları dillere pelesenk yapmak, toplumlara sıkıntıdan başka bir şey getirmez.
Bunun en güzel örneği de biziz işte.
El ele, kol kola, beyin beyine verip bu aptal mantığı söküp atmalıyız yaşamımızdan.
Takım tutar gibi, parti tutma cehaletinden kurtulmak zorundayız..
Sorumsuz siyasilerin, sorumsuz emelleri için bizleri kullanmasına izin vermemeliyiz.
Farklılıklarımızı, siyasetlerine meze yapmalarına göz yummalıyız.
Bu sorumsuzlar bugün var ama yarın olmayacaklar.
Oysa tüm farklılıklarımıza rağmen bizler bu topraklarda hep birlikte yaşamaya devam edeceğiz.
Tüm sömürgeci güçlerin; ellerinin, ayaklarının, gözlerinin olduğu bu coğrafyada tutunabilmek için sağduyulu olmak, sağduyulu davranmak zorundayız.