Hazır çocuklarımız tatil dönemine girmiş; velilerimiz ve öğretmenlerimiz de boşa çıkmışken, giderek laçkalaşan öğrenci disiplini konusunu bir kez daha dillendirmek istedim.

Çünkü günümüz öğrencilerini izliyor ve üzülüyorum; ne saçları saç, ne başları baş, ne de kılık kıyafetleri, kıyafet…

Ne zamandır böyle bu çocuklar?

Ve niye böyle?

Malum çevreler, bunun adına “özgürlük” diyor.

Bunun adı özgürlük de olsa; özgürlüğün bu boyutu fazla değil mi?

Ne oldu şimdi, kılık kıyafet özgür bırakılınca, saç sakal fora edilince; eğitimin kalitesi mi yükseldi. Ya da öğrencilerin algılama yeteneğini mi arttı? Zekâları mı açıldı?

Okullarımız, bundan 20 yıl öncesine kadar; çocuklarımızı, yaşamın her tür acımasızlığına karşı hazırlamaya çalışır; bu hazırlama çalışmalarının en temel ve de ayrılmaz parçası da “disiplin” olurdu.

Öğretmenlerimiz bu süreçte salt eğitimle yetinmez, sağlığımızla ve sosyal yaşamlarımızla da ilgilenirlerdi.

Böyle gördük, böyle yetiştik biz.

Aşağı yukarı 20 yıl öncesine kadar tüm kuşaklar böyle yetişti.

Ya şimdi?

!!??...

Cuma günleri, sabahın erken saatlerinde, Cuma Pazarına gidiyorum; bu bölgedeki sokak aralarında, kafe ve kahvehane türü yerlerde, pervasızca fosur fosur sigara içen kız ve erkek öğrencileri görüp üzülüyorum.

Çocuk yaşta zehirleniyorlar.

… …

İçim elvermedi, erinmedim; bu durumu, okullarımızın ve milli eğitim camiamızın üst düzey yöneticilerine kadar götürdüm.

Öyle yanıtlar aldım ki kanım dondu.

“Biliyoruz… Biliyoruz ama müdahale edemiyoruz…” dendi.

Bu mu çağdaş eğitim?

Ya da böyle mi oluyor bilimsel eğitim?

Disiplin olmadan eğitim / öğretim mi olur?

Bir okulumuzun yöneticisi, “Devir, eski devir değil İsmail Bey… Öğrenci şimdi gözümüzün önünde sigara içiyor. Ne içtikleri sigaraya, ne kılık kıyafetlerine müdahale edemiyoruz. Yeni sistem, ettirtmiyor. Veliler çocuklarına dokundurtmuyor. Veliye ‘çocuğun sigara içiyor, kötü alışkanlıkları var’ diyoruz; ‘varsa, var; size ne’ yanıtını alıyoruz. (…) Haklısınız; ‘Kılık kıyafet disiplini’ diye bir şey kalmadı ama bizim de yapacak bir şeyimiz kalmadı…” dedi.

Kös kös ayrıldım, oradan.

Ve o günden beri de için sızlayarak izlediğim duman altı bu çocuklarımızın birbirine benzemez kılık kıyafetlerini ve öğrenci saçına benzemez saçlarını, başlarını ve allıklı suratlarını görmezden gelmeye başladım.

Anladım ve gördüm ki; veli memnun, öğretmen memnun, öğrenci memnun!…

Gerçek olan bu.

Ancak bilinmeyen (ya da bilinip de dillendirilmeyen) bir gerçek daha var; o gerçek te şu:

AKP İktidarı, çocuklarımızın (yaşları gereği) kaldıramayacağı boyuttaki bu özgürlüğü(!) ; sırf “türban ve sakalı yasallaştırma uğruna” verdi öğretmenlerimize ve çocuklarımıza…

Evet, türban da sakal da yasallaştı ama ortaya; (hemen her alanda, her konuda ve her kurumda) bundan böyle düzeltilmesi çok zor olan disiplinsiz bir görüntü ortaya çıktı.

Saç sakal, kılık kıyafet, birbirine karıştı.

Okullarımızda ve kurumlarımızda disiplin şaştı.

Ne diyelim; hakkımızda hayırlısı…

* * *

"Öğretmen Yetiştirme ve Güncel Gelişmeler" konulu konferansta konuşan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayati Akyol da aynı konuya değinmiş.

Şöyle diyor Sayın Akyol; " Algı konusunda çok kötü bir durumdayız. Çocuğu o kadar özgürleştirdik ki; okula gelmesine gerek yok. O kadar özgürleştirdik ki; öğretmeni, öğrencinin ayağının altına verdik. Yanlış yaptık. Tamam, özgür edelim ama terbiyesiz etmeyelim. Özgür edelim ama sorumsuz etmeyelim. Çok yanlış yapıldı, çok yanlış yaptık…”

Aynı konferansta konuşan Samsun Atakum İlçe Milli Eğitim Müdürü İrfan Yetik de; "Öğretmenin ayağından sıçrayan çamuru şeref kabul eden liderlerden sonra; öğretmene el kaldıran, isyan eden, öğrenci ve veli profili ile karşılaşmak hepimizi üzmektedir. Bizler öyle nesiller yetiştirmeliyiz ki ilmi ile hayran bırakan, çırak ustayı geçse de hocasına saygıda kusur etmeyen, tevazuuyla yoğrulmuş, tarih ve millet şuuruna sahip vefalı bir nesli yetiştiren öncüler olmalıyız.

Mümkün mü bu?

Yapabilir miyiz?

Zor, çok zor. İçinde bulunduğumuz koşullarda böyle bir nesil yetiştirmek çok zor.”

diye konuşuyor…

* * *

İki eğitim ustasının, konuya ilişkin görüşleri böyle.

İki usta eğitim insanının görüşleri böyle olunca; bize de yine aynı şeyleri söylemek düşüyor.

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

Tanrı yardımcımız olsun!