Dünya bir oyun sahnesidir (William Shakespeare)

"Bursa Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir. Birkaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:

- “Nazım’da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?" der. Nazım'ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım'ı tepeden tırnağa süzer ve:

-“Demek Nazım Hikmet sensin?" der. Nazım'a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, “Gidebilirsiniz” der.

Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:

-“Ömer Hayyam adını duydunuz mu?" diye sorar. Müfettiş hemen atılır:

-“Kim bilmez ki Hayyam'ı?"

Nazım:

-“Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?" diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür,

"Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni bütün dünya anımsayacak, ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse anımsamayacak" der ve çıkar.

Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım'ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez.

Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi?"

*

KİMYA BİLİMİNİN BABASI LAVOISIER’IN BİLİM SEVDASI

Kimya biliminin dehası Lavoisier'in, asıl eğitimi hukuktu ve Paris Barosuna kayıtlı bir Avukattı. Bilimsel gözlem ve yorum üzerine yaptığı konuşmaları nedeniyle bütün dünyada ün kazanmıştı. Kimya bilimini reddeden yobazları gösterip:

"Bu kelleler hiçbir şeye yaramaz" dediği için tutuklandı.

Aynı gün yargılanıp, giyotinle ölüme mahkûm edildi.

Lavoisier; Matematikçi Lagrange'i çağırdı ve "Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam, insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmekte demektir"...dedi.

Lavoisier'in kafası kesildi, sepete düştü ve gülerek iki kere göz kırptı.

*

Matematikçi Lagrange diyor ki; "Lavoisier'nin son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir. Ama o yobaz kafalar asırlarca karanlıkta sürünecekler, insanlığı da süründürecekler.

*

“ENEL HAK = BEN HAKK’IN BİR PARÇASIYIM” DİYEN HALLAC’I MANSUR’U

ASMAK İÇİN DARAĞACINA GÖTÜRÜRLERKEN KIZ KARDEŞİNE DE VEDALAŞMASI İÇİN GELMESİNİ SÖYLEDİLER.

O da geldi. Fakat başörtüsüz gelmişti. Muhafızlar ona bağırıp “Başörtün nerde, erkeklerin arasına böyle çıkıyorsun?” dediler.

O da “Ben burada Mansur’dan başka erkek göremiyorum.” dedi.

*

Meşhur İran’lı şair Dr. Ali Şeriati der ki:

“Zulmeden bir dindardan daha kötüsü, ‘Zalim bizden’ diye susan dindardır.”

Bin yıldır İslam dünyasında değişen, gelişen bir şey yok. Bilim yok, teknoloji yok, icat yok. Kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları yok!

Varsa yoksa şekilcilik. Bir dinin felsefeden kopuk, bilimsel gerçeklere sırt çevirmiş ve yalnızca şekilcilikle izah ediliyor olması o din için ne büyük talihsizliktir. 15 yüzyılda meşhur Endülüs kadısı İbn-i Rüşd ile kitaplarını yakıp kendisini camide linç etmek isteyenler arasında şu konuşma geçmişti:

“Sen dinimizle savaşıyorsun.”

İbn-i Rüşd “Hayır ben cehaletinizle savaşıyorum.” demiştir.

İran’da kadınlar direniyor. “Yobazın olmadığı her yer cennettir.”

Kadın yaktınız, ozan yaktınız, orman yaktınız. Yobaz varken cehenneme gerek yok. Bizi kendi cennetinize zorla götüremezsiniz.

*

Dokuzuncu yüzyılda “Enel Hak” dediği için asılan Hallac-ı Mansur ve 15. yüzyılda şeriata karşı geldi diye Halep’de derisi yüzülerek öldürülen Seyit Nesimi için insanlığımdan utanarak şu ağıt dörtlüğümü yazmıştım:

Ne zaman Nesimi aklıma gelse,

Yüzülmüş tenine deri olurum,

Hallaç gibi çıkıp “Enel Hak” dese,

Aklımı şaşırıp deli olurum. (Mehmet Özata)

*

Amca: “Karım oyunu kullanmış mı? Görevli: Listeye bakıp, “Evet amca kullanmış”

Amca “Tüh yine görüşemedik desene! Görevli “Niye boşandınız mı amca? “Amca yok evladım, karım on sene önce öldü. Her seçimde benden önce gelip oyunu kullanıyor, bir türlü denk gelemiyoruz!” der. Yoruma gerek var mı?

28/9/22