Artık Bursa Cezaevi Nazım’ın yurdu olmuştur. Ve Bursa Cezaevi’ne yeni bir mahkûm gelir. 38 ayrı cezaevinde 48 yıl yatmış, 4 kez idam cezası, 740 yıl hapis cezası almış, 43 cinayet işlemiş bir mahkûm. Adı Abdullah Palaz, Antepli. Namı diğer Antep Canavarı.

Mahkûmun namı kendisinden önce gelmiş. 11 arkadaşıyla çıplak olarak lâğım içine atılır.. Boğazına kadar lâğım içinde 8 saat kalırlar. Çıkarılıp hortumla yıkarlar.

Mahkûmların görebileceği önü demir parmaklıklı bir odaya çıplak olarak atılırlar. Hiçbir mahkûm bunlara yaklaşamaz. Su isterler ama kimse cesaret edip veremez.

Ve Antep Canavarı diyor ki:

"O sırada asker bozması kaputtan bir paltoyu omuzlarına atmış, saçları karmakarışık, gözleri çakmak çakmak, dev gibi bir adam ağır ağır demir parmaklıkların önüne geldi. Bizim halimize baktı, sonra hiç ses çıkarmadan hızla gitti. Biraz sonra bir testi su ve bardakla geldi. Bize su verdi. Cebinden bir paket sigara çıkardı. İçinden üç tanesini aldı ve paketi bize verdi. Geçmiş olsun ağalar dedi ve gitti.

Tam bu sırada bir mahkûm geçiyordu.

'Baksana arkadaş! Şu giden adam kim?'

'O mu? Şairdir, yazardır, tarihçidir. Aynı zamanda da vatan hainidir.'

'Adı ne lan?'

Adam korktu, hızlı adımlarla uzaklaşırken arkasına dönüp:

'Nazım Hikmet! Komünist Nazım Hikmet!' dedi."

Ve diyor ki Antep Canavarı:

"Ben, şair ne demektir, yazar ne demektir, tarihçi ne demektir bilmem. Komünistliği ise hiç bilmem. Ama vatan haini denmesi ağrıma gitmişti. Böyle bir yiğit adam vatan haini olamazdı."

Antep Canavarı Abdullah Palaz yerleşecekleri koğuşa Nazım Hikmet'i de ister.

"Eğer o adam yanımıza verilirse hiçbir sorun çıkarmayacağız" diye söz verir Cezaevi Müdürü’ne.

Ve Nazım, 43 cinayet işlemiş, yüzlerce insan yaralamış Antepli Abdullah Palaz ve arkadaşlarının koğuşundadır.

Antep Canavarı Nazım'ın elini öpmek ister. O öptürmez, boynuna sarılır ve o öper.

"Abi senin suçun ne? Niye yatarsın buralarda?" der Antepli.

"Benim suçum kalemimdir. Şiirlerimdir. İnsanları da çok severim" der Nazım.

"Peki abi, biz yazmasını bilmeyiz ama biz de insanları severiz. İnsanlara kötülük gelmesin diye bunca işler yaptık. Benim atalarım da bu memleket için savaşmıştır. O zaman bizim bunlardan da suçumuz olması gerekmez mi?" der Antepli.

"Yok, sizin bunlardan suçunuz olmaz. Size bunlardan bir şey demezler, bize derler. Bu yüzden de bana ceza verirler" der Nazım.

"Neden?" diye sorar Antepli. "Çünkü bana bunlardan dolayı komünist diyorlar" der Nazım.

Anteplinin "O zaman ben de komünistim de haberim yokmuş" sözüne Nazım güler ve "Yok, olmaz öyle şey. Çünkü sen haksızlıkların üzerine silahla gidiyorsun, insan sevgini, haksızlık yapanı öldürerek göstermek istiyorsun. Ben bu işi kalemimle yapıyorum, kalemimle anlatıyorum" der.

Ve Antep Canavarı, "Hiçbir şey anlamamıştım. Ama bu dev gibi, yiğit adamı çok sevmiştim. Nazım baba günde on dakika konuşuyorsa, on beş saat yazıyor. Bize okuyor yazdıklarını. Okuduklarım yavaş yavaş anlamaya da başladık. Söylediği sözler çok hoşumuz gidiyor" diyor.

Nazım'ın yazdıklarını avukatı aracılığı ile dışarı gönderir Antep Canavarı.

Ve 17 gün sonra Ankara'dan gelen bir emirle Nazım'ı Anteplinin koğuşundan alırlar. Anteplinin Cezaevi Müdürü’ne verdiği söz de burada biter.

Aslında Nazımla mahkûmların konuşması yasaktı. Nazım yalnız maltaya çıkardı. Tüm mahkûmlar onu sever ve de sayardı. Vakur duruşu, yazdığı şiirler, konuşmaları, duyan mahkûmları etkiliyordu.

Çünkü o, onları, Anadolu halkını, Anadolu köylüsünü, sıradan insanları anlatıyordu. Hem de onların diliyle... Ne güzel anlatmıştı Türk köylüsünü...

 

"Topraktan öğrenip

Kitapsız bilendir.

Hoca Nasrettin gibi ağlayan,

Bayburtlu Zihni gibi gülendir.

Ferhad'dır, Kerem'dir

Ve Keloğlan'dır"

 

Onun anlattıkları savaş döneminde servet peşinde koşanlar olmadı. Onun anlattıkları, namusu ve vatanı için savaşanlardı. Ne diyordu Kartallı Kâzım için?

 

"Dövüştü pir aşkına

Yaralandı birkaç kere

ve saire.

Ve kavga bittiği zaman

Ne çiftlik sahibi oldu, ne apartman.

Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı,

Kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan."

 

1950 seçimlerinden sonra çıkarılan afla Nazım cezaevinden çıktı. Ama yeniden içeri alınma ve öldürülme endişesiyle yurt dışına çıktı. 1951 de yurttaşlıktan çıkarıldı. Ve 5 Ocak 2009'da vatandaşlığa geri alındı. Ama vatan hasretiyle öldü vatanından uzakta.

Antepli ise 1991’de çıkar. Ama 48 yıl cezaevine dayanan bu kişi iki ay sonra ölür.

Son günlerde ölü seven bir toplum ifadesi gündeme düşmüştü. Galiba, ölü seven bir toplum değil ama ölü seven bir devlet olduk! Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya bunun kanıtı oldu galiba. Bunlar zaten toplumun gönlünde yaşıyorlardı ve yaşıyorlar.

Hiç olmazsa 21 yüzyılda bu ülke; şairleriyle, yazarlarıyla, sanatçılarıyla barışık ve de gurur duyan bir ülke olmalıdır artık.