Bu bölümde Kur’an’ın hak ve gerçek bir ilahi kitap olduğu en ufak bir tereddüte mahal olmadığı, insanlığa meydan okuyan Kur’an ayetleri ve akıl, mantık kaideleri ile isbat edilmiştir.

“Eğer Kur’an’ın Allah kelamı olduğundan en ufak bir şüpheniz varsa, haydi siz de ona benzer bir kitap, bir sure hatta bir ayet getirin. Şimdi ve gelecekte asla getiremezsiniz. Çünkü Kur’an Allah’ın kelamıdır.” (Bakara 23) denmiştir ve Kur’an’ın insanın dünya ve ahiret saadetini elde etmeleri için konulmuş ilahi bir nizam, hak düstur olduğu vurgulanmıştır. Kur’an’da insanlığın tüm ihtiyaçlarını giderici düsturlar, hükümler ve sahip olduğu açıkça anlatılmış, “Dünyayı isteyen Kur’an’a, ahireti isteyen Kur’an’a, ikisini de isteyen yine Kur’an’a sarılır. Geçmişi öğrenmek isteyen, geleceği bilmek isteyen Kur’an’ı okusun. Kur’an’ı gerçekleri görsün” buyurulmuştur. (Hz. Muhammed SAV.) denmek suretiyle insanlığın bu hakikatlere dikkati çekilmiştir. Ayrıca bölümde insanın İslamla, Kur’an’la, Hz. Muhammed SAV. ile olan münasebetleri ilgi ve alakaları anlatılmış, dünyanın bir sınav yeri olduğu, onun için müsbet ve menfinin, haramla helalin, yasakla serbestliğin, nefis, şeytan, melek, iyilik ve kötülüklerin bir anda sunulduğu, bunların insanın sınav konuları olduğu, cennette ise hiçbir yasağın olmadığı, mükafat ve safa yeri olduğu Kur’ani ve İslami hakikatlar olarak okuyucuya sunulmuştur.

4.BÖLÜM

Kitabın 4. bölümünde değerli kardeşim Mustafa Köklükaya; Bunca sayısız nimetlerin ulu mevla tarafından emrine verilen insanoğlunun başıboş bırakılmadığı, nimet, külfet denklemi içinde insanın sorumluluğu ifade edilmiştir. İslam’ın sunduğu iman, ibadet, ahlak ve beşeri sosyal münasebetlerdeki muamelatta ikili ve çoklu ilişkilerdeki sorumlulukları insana hatırlatılmıştır. Yani insan bu dünyada başıboş bırakılmamış, yüce Allah’ın yardımı ile devamlı takipte olduğu (Kıyame 36) hatırlatılmıştır. Allah’ın insanlara sunduğu iki ilahi kitap vardır; 1-Kur’an-ı Kerim, 2-Doğa, tabiat kitabı denmiştir.

5.BÖLÜM

Kitabın 5. bölümünde İslam alimlerinin dünya medeniyetine ilim, fen ve teknolojisine olan katkıları ve İslam müsbet bilginleri anlatılmıştır.

Tabi ki İslam’ın ilme, alime, bilgine, fenne, teknolojiye dair imi teşvik edici hükümleri tek tek sıralanmış, önemine binaen bu güzel kuralları umdeler şöyle sıralanmıştır:

1-Dünyada hiçbir sistem İslam dini kadar ilme, bilgiye, alime, bilgine önem vermemiştir. Yani ilim, bilgi hususunda yüce İslam dini söylenebilecek tüm söylemleri söylemiş ve anlatmıştır.

2-“Alimlerin divitlerinin hokkalarının mürekkepleri vatanı, milleti, dini, devleti için çarpışırken can veren şehitlerin kanı gibidir” Hz. Muhammed SAV.

3-Kur’an’ın ilk ayeti oku “Seni kan pıhtısından yaratan rabbinin adı ile oku” (Alak 1)

4-De ki; “Yarabbi ilmimi bilgimi artır” (Taha 114)

5-Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zumer 9)

6-Allah’tan hakkıyla korkanlar ancak alimlerdir. (Furkan 28)

7-Görenle görmeyen bir olur mu? Bilgi görmek, cehalet körlüktür. Karanlık cehalet, bilgi aydınlıktır.

8-Dirilerle ölüler bir olur mu? (Fatır 19-20-21-22)

9-İnsanlar kendi vücudundaki yaratılışa baksın. Nefsini bilen rabbini bilir (Gaşıye 18)

10-Göğün direksiz duruşu yüksekliğini düşünün (Gaşiye 19)

11-İlim, bilgi müminin yitiğidir. Kimde bulursa alsın. (Hz. Muhammed SAV)

12-İlim Çin’de bile olsa ara. (Hz. Muhammed SAV)

13-İlim öğrenmek kadın ve erkek her müslümana farzdır. (Hz. Muhammed SAV)

14-Dünyayı isteyen ilme sarılsın. Ahireti isteyen ilme sarılsın. İkisini de isteyen yine ilme sarılsın. (Hadisi şerif)

15-Beşikten mezara kadar ilim öğrenin. (Hz. Muhammed SAV)

16-Tahsil için sefere çıkan kimse öğrenci Allah’ın yolunda ve onun korumasındadır. (Hz. Muhammed SAV)

emir ve tavsiyeler İslam’ın ilme, bilgiye, kültüre, tecrübeye ve ilmin en ilerisi olan fen ve teknolojiye verdiği önemin sadece denizden bir damla gibidir. Şimdi bunları gören, okuyan, bilen bir kişinin bizi muasır medeniyet seviyesine ulaşmamızı İslam engelledi demek en azından inkar ve nankörlüktür, gaflettir, dalalettir. Yani sapıklıktır. Kasıtlı İslam düşmanlığıdır. Şu söylenebilir. Müslümanlar İslam umdelerinin emri doğrultusunda yaşasalardı, bugün dünyanın en gelişmiş müreffeh, mutlu ve huzurlu toplumları olurlardı. Düşmanlarının elinde oyunca olmazlar, en çok nobel ödülü kazanan aslen Yahudi olan bilim adamları değil, İslam bilginleri olurdu. Vakıa ilmin, bilginin teknolojinin bugünki duruma gelmesinde ilk devir İslam bilginlerinin katkıları inkar edilemez. Örneğin büyük tıp bilgini İbni Sina’nın Ettıb Filkanun, Tababetin Kanunları adlı eseri Fransa Üniversitelerinde 500 sene okutulduğu, bunun sadece bir belgesidir. Yani İslam alimlerinin medeniyete katkıları göz ardı edilemez. Ne zaman müslümanlar dinlerine gereken önemi vermekten uzaklaşmışlarsa, ilimden, bilgiden de uzaklaşmışlardır. Ama inşallah gelecekte nobel ödülleri İslam bilginlerinin olacaktır. Bunun emareleri, ışıklarını görüyoruz. Kur’an çalış, çalış, çalış “insanın çalışmasından başkası yoktur” demesi bunun içindir.

Sadece Elbiruni; asrının Einsteini idi. Çünkü Biruni’nin zamanında nobel ödülü olsaydı, bu ödülü her sene Biruni alırdı. Çünkü;

-Kıymetli taşların özgül ağırlığını ilk bulan odur.

-Işık hızını keşfeden odur. Saniyede 300.000 km.

-Su türbinlerinin kaşifidir.

-İzafiyet teorisi ki atom fiziğinin temelini keşfeden yine Biruni’dir.

Bunları diğer konularla da çoğalmak mümkündür. Abbasiler, Endülüs Emevileri, Eyyubiler, Fatımiler, Selçuklular zamanında İslam fen bilimleri en yüksek seviyede idiler.

Batı alimleri bu bilgilerin temelini İslam bilginlerinden almışlardır. Bu, inkarı mümkün olmayan bir gerçektir. Maalesef bugün Müslüman devletleri emperyalistlerin elinde sırf ilmen inkişaf sahibi olamayıp başkalarına bağımlı oldukları bir gerçekse, bugünün medeniyetinin ana temellerini atan İslam bilginlerinin olduğu bir gerçektir.

Değerli Hocamız Mustafa Köklükaya’nın güzel eserinin 6. bölümünde;

Müslümanlara bir uyarı yapılmakta, uyanmaları, dostu-düşmanı tanımaları, güç ve kuvvetin ancak ilim ve fen ve teknoloji ile elde edileceği vurgulanmaktadır. Özellikle imanlı, izanlı, edepli çok çalışkan bir neslin İslam’ı yücelteceği, insanlığın ihtiyacı olan huzurun işte o zaman geleceğine işaret edilmektedir. Tarih sahnesinde ancak ilimle, fenle, bilgi ile ayakta durulabileceği ifade edilmektedir.

(SÜRECEK)