“Sağır işitmez uydurur” kabilinden olmuş olsun dedim. Yani, hac ve umrenin tüm anları sabırdır. Sabırla aşılabilen güçlüklerdir. Havaalanlarındaki işlemler, uçağa biniş, inişler, numaralı yerlerin olmasına rağmen yer sorunları ufak da olsa bir sorundur. Aslında bunlar kültür, medeniyet ve bilgi meseleleridirler. Otellerde yerleşim, eşyaların taşınması, asansörlerin kullanımı, hele eskiden 1980’lerde otel de yok, asansör de yok. Kaç kata eşyalar omuzlarda taşınırdı. O zamanlarda ihtiyarların ağladıklarını çok görmüşümdür. Ana baba günü oluyor. Hele gümrükten geçişler, sanki sırat köprüsünden geçiliyor gibi zor idi. Şimdi eskiye nazaran daha kolay.

Din görevlilerimiz; dünyanın parasını, emeğini harcayarak, birçok zahmete katlanarak Mekke’ye, Medine’ye ulaşan hacıların, umrecilerin ibadetlerini tam ve eksiksiz yapmaları için büyük bir sorumluluk taşıdıklarından, her umreci ile tek tek ilgilenmek ve ibadetlerini tam anlamıyla mükemmel yapmalarını sağlamak mecburiyetinde ve mükellefiyetinde olduklarından, bu konuda ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Bire bin, onbin, yüzbin sevabın verildiği mekanlardan ulu Allah’ın rızasının kazanılmasını, mebrur (kabul olunmuş) hac ve umre ile evlerine, yurtlarına “veledethu ummhü” analarından doğmuş gibi pak olarak dönmelerini sağlamaktadırlar.

Bu konuda değinmek istediğim hususlardan birisi de; Hac organizatörlerinin elinde olmayan, Suudi yönetiminden kaynaklanan durumlardır. Bunların başında 20 senedir Kabe’deki bitmek tükenmek bilmeyen inşaat ve Kabe’yi genişletme faaliyetlerinin getirdiği dayanılmaz zorluklardır. Nedir bunlar?

Kabe’yi muazzamanın genişletilmesi, daha çok kişinin tavaf yapmasının sağlanması için zorunlu bir iştir. Amma her başlanılan işin lüzumuna göre bir an önce bitirilmesi, özellikle de öncelikli kısımların, tavaf sahası (metaf) gibi sonra namaz kılınan yerler ve daha sonra dıştan genişletme gibi hususlar öncelikli olarak yapılması gerekiyor. Kabe’nin inşaatı 10 senedir devam ediyor. Bu durumda bir on sene daha sürer. Ancak bu işin elzem (zorunlu) olan kısımlarının kısa sürede hizmete açılması şarttır. Çünkü bu durum çok endişe verici ve üzücü olaylara sebebiyet veriyor. Örneğin; Kabe’deki inşaat çalışmaları sırasında yüksek tonajlı bir vincin zemzem kuyusu tarafından (Safa-Merve tarafı) düşmesi sonucu, orası (yerin altında da katları var) çökmüş. 1000-1500 m2’lik sahayı bir senedir yapıp bitiremediler. Mekke’de kalabalık bir hacı grubu toplantısında da dile getirdiğim gibi, eğer bu iş bizim TOKİ’mize ve başarılı işadamımız Sayın Ahmet Ahlatcı’ya verilseydi, üç ay sürmez bitirilirdi dedim. Çünkü, metaf, tavaf yapılan sahayı kısıtlıyor. Tavafa sadece ihramlı olan erkekleri ve kadınları alıyorlar. Geride yüzbinlerce hacı üst katlarda, 6-7 km mesafelerde tavaf yapmak zorunda kalıyorlar ki, bu büyük bir vebaldir. İmkan var iken bu durum insanları tavaftan camiden men anlamına gelir ki, Kur’an buna zukim diyor (Bakara 114). Elbette ki burada kötü niyet olmadığından bu zulüm olmaz. Ancak günah olur. İkincisi, Kabe’nin 90’dan fazla sanırım 99 kapısı var. 2 veya 3 kapı açık. İki giriş, bir çıkış bütün halk tek kapıdan tavafa giriyor. Kabe’nin dış çevresi en az 10 km. Kabe’ye gelenler Kabe’nin hangi tarafından gelirlerse gelsinler, bu yolun yarısını, üçte birini duruma göre yürümek zorundalar. Niye 99 kapı yapılmış, her isteyen Kabe’nin bütün çevresinden istediği kapıdan Kabe’ye girsin ve çıksın için. Elbette ki bunlar insanlara eziyet olsun diye yapılmaz. Ama ihmal var.

Bütün ihtişamıyla Kabe-i Muazzama…

Fikret Hoca ve kafileden bir grup…

(SÜRECEK)