Çünkü onlar sizin için, büyümeniz için çok sıkıntılar çektiler. Yemediler, size yedirdiler. Sizi giydirdiler, sizi besleyip büyüttüler. Çünkü siz, ana ve babanızın canından bir parçasınız. Öyle ise siz de onların yaşlılıklarında çocuklaşan ebeveyninize onların size küçükken yaptıklarını yaparak onların haklarını ödeyin.” Şeklinde evlatlarına emir vermektedir.

R.SAV: “evladın ana babasına bakmamak için darılmaları evlatların imansız gitmelerine sebeptir” buyurur. Yine bir Cuma günü R.SAV. hutbeye çıkarken 3 kere amin diyor. Sebebini sorduklarında; R.SAV. cevaben Ramazan gibi günahları silip süpüren bir rahmet ayına ulaşıp ta ondan yararlanmayan kendini helak etmiştir. Burnu yerde sürünsün. R.SAV. -“Benim adım yanında anıldığı halde bana salavat okumayanın da burnu yerde sürünsün.

-Ana babası yanında yaşlanıp ta onlara hizmet etmeyip, onların bedduasını alan evlatların da burnu yerde sürünsün” buyurmuştur.

Demek ki, ana baba hakkı kul hakları içinde en çetinidir. Hatta R.SAV. başka bir sözlerinde 3 şeyin cezası ahirete kalmaz. Aciliyetle uygulanan cezadır ki, bunlar;

-Asi evlatın ataya isyanı,

-Müminin kusurunu araştırıp onu toplum içinde küçük düşürmek için çalışanın da cezası acilen dünyada ifa edilir.

-Zulüm sahibi zalimin cezası=fuhuş işleyenin cezası da acilen verilir. Hatıra şöyle bir sual gelebilir. Dünyada evladı için yapmayacağı olmayan ana ve babanın ahirette evladına acıyıp onu affetmez mi? Hayır. Ahirette ana baba evlat akraba dostluk bağları tamamen kopacak. Haksızlıklara karşı korkunç bir düşmanlık olacak. Evlat iyal dahi birbirinden şiddetle kaçacaklardır. Çünkü borçlu daima alacaklısından kaçar. Müminun suresi 101’inci ayette bu gerçeği şöyle anlatıyor: Sur’a üfürüldüğünde yani kıyamet koptuğunda, artık ana baba akraba yaran arasında akrabalık bağları kopacak. Borçlu alacaklılar birbirlerine can düşman olacaklardır.

Abebese suresinde 34.35.36.37’nci ayetleri de bu gerçeği anlatmaktadır. Demek ki, kul hakları hayvanat hakları, kamu, devletin, umumun hakları hiç kimsenin yanına kalmayacak, herkes zerre kadar alacağı varsa alacak, zerre kadar borcu varsa ödeyecektir. Hiç çaresi yoktur. Şöyle bir soru da hatırımıza gelebilir. Mahşerde haksızın sevapları alınıp haklıya verilecek. Peki haksızın haklıya verecek iyiliği kalmazsa ne olacak? Bu sorunun cevabını Ebu Hureyre R.A. R.SAV’den bildiriyor. Hz. Nuh bir gün sahabi arkadaşlarına hitaben –Müflis- iflas etmiş kimdir diye sorar. Onlar da parasını ve malını varlığını kaybeden kimseye denir. R.SAV. hayır, gerçek müflis ahirette olacak. Benim ümmetimin müflisi mahşere dağlar kadar sevapla getirilecek, fakat mizanda. Kimini döğmüş, kimine söğmüş, kimine iftira atmış, gıybet etmiş, haklarını yemiş, kimini kırmış, kimini dökmüş, yani bütün milletin hakkını üzerine geçirmiş, hak sahipleri mizana gelip yakasına yapışıp haklarını isterler. Borçlunun sevapları sıra ile alacaklılara taksim edilir. Artık o kadar ki, borçlunun sevabı kalmaz, o zaman alacaklıların günahları borçluya yüklenir. Borçlunun dağ gibi karın eridiği gibi eriyip biter. Alacaklıların günahlarını yüklenmiş vaziyette cehenneme sürünür. İşte gerçek müflis budur, buyurdular. (Riyarüssa lihıyn 1. Cilt. Sh.266)

İbaret 10 olur, 9’u helal lokmadır. İslam muameledir buyuruyor. R.SAV efendimiz.

Ebu Hureyreden bildirilen bir hadisi şerifte R.SAV. efendimiz borcunu ödeme gücüne sahip olduğu halde, parayı başka yerde kullanan ve borcunu geciktiren zengin zalimdir. Çünkü, bu kul hakkıdır. (Buhari, Rıyasüssalihıyn 3. Cilt sh. 81)

Hakların en çetini olan haklardan birisi de kamunun umumun hakkını yemektir.

(SÜRECEK)