İktisat ve maliye eğitimi gördüm.

Bankacıyım.

Ama yaşamım boyunca, çevremdeki yakın dostlarım, hep mimarlar ve öğretmenler olmuştur.

En iyi anlaştığım arkadaşlarım, bu iki grubun insanıdır.

Toplumun şekillenmesinde, bu iki meslek grubunun önemli işlevi olduğuna inanırım.

Ancak ilginçtir, en çok da bu iki meslek grubunun insanlarıyla dalaşır, onları çok sık eleştirir, onlarla kavga ederim.

Kavga ederim, çünkü bu iki meslek grubu insanının, topluma şekil verme konusundaki işlevlerini, yeterince yerine getirmediklerini bilir, kızarım.

Hakkım vardır ya da yoktur… ama kızarım.

O nedenle de çok sık dalaşır, çok sık kavga ederim, bu iki meslek grubunun mensuplarıyla.

* * *

Biz eğitimsiz, eğitimsiz olduğumuz için de görgüsüz ve bencil bir toplumuz.

Toplu yaşam kültürümüz yok bizim, kent kültürümüz yok.

Çünkü ne ailelerimizde ne de okullarımızda, bunun eğitimi verilmiyor.

İnsanlarımızı eğitmek yerine, yasalarla ve yasa uygulayıcılarıyla disipline etmeyi yeğliyoruz.

Ülkemizde de yasaların ve yasa uygulayıcılarının, eli kolu, eti budu belli.

İnsanlarımız, yasaların ya da yasa uygulayıcılarının denetiminden kurtulduğu an (ya da kılıfına uydurduğu an) ; her türlü rezilliğini ve açgözlülüğünü, paçalarından akıta akıta sergilemeye başlıyor.

* * *

Bu safi betondan mamul çarpık kentleri; bu kültürümüzle(!), bu görgümüzle, bu zevk ve bu estetik anlayışımızla, biz yarattık.

Bu kentlerin bu hale gelmesinin altında imzası olan cahil cühela takımını, o koltuklara biz oturttuk.

Kent görgümüz de kentleşme ve kent yönetimi anlayışımız da aldığımız eğitim kadar çünkü.

Onun için kentlerimizin altyapıları yok (ya da ilkel)…

Onun için kentlerimiz, beton tarlalarına döndü…

Onun için kentlerimiz, çarpık çurpuk bir hal aldı…

Onun için trafiğimiz kilitleniyor…

Onun için araçlarımızı park edecek yer bulamıyoruz…

Onun için yeşil alanlarımızı talan ediyoruz…

Onun için çatılarımız, anten mezarlığı görünümünde…

Onun için balkon kültürümüz yok… Onun için balkonları, “fuzuli alan” olarak kabul ediyoruz…

Onun için kaldırımları otopark; denizlerimizi, göllerimizi, akarsularımızı fosseptik olarak kullanıyoruz…

Onun için fosseptiğimizi, sofralarımızın tuzunu elde ettiğimiz Tuz Gölüne veriyor, sonra da o b.klu tuzu, yemeğimize döküyoruz…

Onun için hijyen kültürümüz yok…

Onun için doğa sevgimiz yok…

Onun için balkonlarımıza tırmanan sarmaşıklara tahammülümüz yok. Onun için kurusun diye ağaçların dibine gazyağı döküyor ya da dökenlere tepki vermiyoruz…

Onun için belediyelerimizi, usulsüz işlem yapması doğrultusunda yönlendiriyor, baskı altında tutuyoruz

Onun için mesleğe ve mesleğimize saygımız yok… Onun için meslek onurumuzun çiğnenmesine göz yumuyoruz…

Onun için (mimarlarımız) “ben alacağım paraya bakar, alacağım para kadar iş üretirim” diyor

Onun için insanlarımızı yanlış yönlendiriyor. (Ya da doğru yönlendirme görevini yapmıyoruz)…

Onun için fotokopi makinelerinden çıkmış gibi hepsi birbirinin aynı, hepsi birbirinden zevksiz, hepsi birbirinden sevimsiz tek tip tasarımlar üretiyoruz…

Onun için zevkimizi ve bilgi birikimlerimizi tasarımlarımıza yansıtmıyor ya da yansıtamıyoruz…

Onun için Koca Mimar Sinan’ın torunları olmaya layık olamıyoruz...

Onun için böyle çarpık ve sakil kentlerde yaşıyor ve yaşamak zorunda bırakılıyoruz.…

Onun için birileri, “mimar böyle yaparsa, cemaat da böyle yapar” diyor, ve…