Günlük yürüyüşüm sırasında, uzun süredir yurtdışında olduğu için yıllardır görmediğim, kadim bir dostla karşılaştık.

Öyle özlemişiz ki birbirimizi, kollarımızı karşılıklı açmış, tam sarmaş dolaş olacaktık ki; ağızlarımızdan aynı anda “pandemi” sözcüğü çıktı.

Önce sağ dirseklerimizi, sonra sol dirseklerimizi tokuşturduk, karşılıklı…

Yanımızdan geçen baylı bayanlı yabancı grup güldü bize.

“Güldürdük kendimize…” dedim, kadim dosta.

“Bakma sen bunların, ‘bizim, dirsek tokuşturarak esenleşmemize gülmelerine’; bunlar da Avrupa’da, ayaklarını tokuşturarak esenleşiyorlar…” dedi Kadim Dost.

Gülüştük…

Sonra da deniz kenarında, kumların üzerine oturup, eski ve yeni Alanya’yı konuştuk.

Eski ve yeni Türkiye’yi değerlendirdik

Ağlanacak halimize güldük.

Değil araba, motosiklet bile yapamayan, internet sistemini ülke sathına yayamayan bir ülkenin başındaki zatın; “2023 yılında aya gideceğiz” demeci üzerinde söyleşip, gülüştük.

Yurtdışından; Türkiye’nin nasıl göründüğünü, anlattı Kadim Dost.

Konu konuyu açıp, söz “Tek Adam” konusuna gelince de; “Dur ben sana kıssadan bir hisse anlatayım, yazarsın bunu gazetendeki köşende…” deyip; aşağıdaki öykücüğü anlattı.

* * *

Ateşin, ağaç parçalarını birbirine sürtülerek sağlandığı bir devirde; köyün birine, çakmak getirmiş birileri.

Ve o tek bir çakmağı bırakıp, gitmişler.

Basit bir hareketle, anında ateş çıkaran böyle bir aleti ilk kez gören köyde, her bir ağızdan ayrı ses çıkmaya başlamış.

Tüm köy sakinlerinin dileği; ateş kusan bu alete sahip olmak.

Ama çakmak tek.

Tüm köy, bu tek çakmakla yetinmeyi, kabullenmek zorunda.

Köylü de razı buna; yetinecek, yetinmesine de; sorun başka.

Çakmak kimde duracak, kim muhafaza edecek çakmağı? Kim koruyup, kollayacak?

Sorumsuz, çıkarına düşkün biri; istenmeyen her bir şeyi yapabilir bu çakmakla?

O nedenle emin ve güvenilir bir elde muhafazası gerekli bu aletin.

… …

Büyük tartışmaların sonunda, bu konudaki karar, Köy İhtiyar Heyetine bırakılmış.

İhtiyar Heyeti de gereksinildiği zaman alıp, kullanmak koşuluyla; bu değerli ateş aletinin korunması ve saklanması görevini köyün muhtarına vermiş.

Ancak köyün de, köylünün de, ihtiyar heyeti üyelerinin de, muhtarın da eğitim ve kültür düzeyleri belli.

Nitekim, ateş kaynağını elinde bulunduran Muhtar, zaman içinde gerçek yüzünü göstermeye; sağa sola “Ey…bilmem kim!” şeklinde, salvolar göndermeye; çakmağı özel çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlıyor.

Muhtarın tavrı böyle olur da; çevresi boş kalır mı?

Çevresini anında, dalkavuklar, yağcılar sarıyor

Dalkavukların ilgisi arttıkça, Muhtarın kibri büyüyor; deyim yerindeyse Muhtar, bir anda ‘ne oldum delisi’ oluyor, bastığı yeri görmez hale geliyor.

Kibri büyüdükçe; sağa sola korku salmaya, parmak sallamaya, gördüğü ilgi ve saygıyı yeterli bulmamaya başlıyor.

Derken, dalkavuklarının da tahrikleriyle kendisine emanet olarak verilen ateşi, baskı ve korkutma amaçlı kullanmaya başlıyor.

Giderek azıyor; kiminin evini, kiminin tarlasını yakıyor.

Evler yaşanamaz, tarlalar, tarım yapılamaz hale geliyor.

Ticaret duruyor.

Muhtarın, giderek artan “Ey… bilmem kim!” şeklindeki salvolarından rahatsız olan çerçiler de köye gelmez oluyor.

Çevre köyler gelişirken, ne oldum delisi olan muhtarın köyü giderek geriliyor.

Bu baskılara dayanamayan köylüler, yavaş yavaş birer ikişer köyü terk etmeye başlıyor.

Köyünü terk edip, komşu köylerden birine yerleşen bu köylülerden biri; yerleştiği köydeki huzuru, varsıllığı, bağı bahçeyi görünce şaşırıyor ve soruyor.

- Sizde çakmak yok mu?

- Var, diyor komşu köyün köylüleri.

- Bizim köy, çakmağın gelişiyle birlikte tarumar oldu. Sizin köy, nasıl oldu de bu denli gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan böyle kaldı?

- Siz yoksa çakmağı bir kişiye mi verdiniz, diyor, komşu köyün köylüleri.

- Evet, muhtara verdik,

Komşu Köyün köyleri, “Yanlışınız burada işte. Bir ateş kaynağı olan çakmak, tek bir kişiye verilir mi…” diyorlar.

Muhtarın köylüsü şaşkın; “Siz ne yaptınız? Siz öyle yapmadınız mı?” diyor.

Gülüşüyor komşu köyün köylüleri;

“Yahu bu devirde çakmak, tek bir adama teslim edilir mi? Biz çakmağın mekanizmasını bir kişiye, çakmak taşını bir diğer kişiye, benzinini bir başkasına verdik. Böyle bir durumda ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor…” diyor komşu köyün köylüleri.

Muhtarın köylüsü vuruyor dizlerine…

“Desenize…” diyor; “Biz kendimizi, hepsini bir kişiye vermekle yakmışız…”

* * *

Kadim Dostun anlattığı bu öykü, bana o an bir şeyleri çağrıştırdı,

Yutkundum kaldım.