10 sene sonra bu zat İstanbul4a yaşlanmış olarak ziyaret için geliyor. İstanbul’da Hakkı abiyi ziyaret ediyor. Hakkı Bilal abiye, “Hakkı bey,” diyor. “Büyük bir servet değerinde alacağım vardı. Senden başka borcunu ödeyen olmadı. Eğer verselerdi ben varlık vergisini öder, bu doğduğum vatanımdan ayrılmazdım. Oysa 10 kamyon belki daha fazla malı ben sana sen istemeden gönderdim. Borcunu öderse Allah razı olsun, ödemezse helal olsun dedim. Ta o zaman bunu söyledim. Sizin elçilikler konsolosluklar kanalı ile bize ulaşıp borcunu ödemenizin ana sebebi nedir” diye Hakkı abiye soruyor.

Hakkı abi, siz müslüman olsaydınız dünyada olmasa bile ahirette ödenebilme imkanı vardı. Ama siz müslüman değilsiniz. İnancınızın ne olduğunu da kesin bilmiyorum. Borcumu size ödemeseydim ahirette bunu size sevaplarımla ödeme imkanım olmayacağından, bu hakkı ancak azap çekerek ödeyecektim. Çabam bunun içindir, dedim, diyor. Hakkı bey, benim anam-babam, ecdadım Hıristiyan Ben de onların evladıyım. Ama dinine sadık birisi değilim. Sadece adım Hıristiyan adı dedi, diyor. Hakkı abi öyle ise size haddim ve hakkım olmadığı halde size bir teklifim var. Gel hak din olan İslam’ı seç, şu son anında imanla git. Allah 80 senelik ömrünün hesabını senden sormaz.Size borcu olan müslüman ama haksız olanlara da hakkını helal et. Hidayet kurtuluş bulursun. Bu teklif sen için, seni bağışla dedim. Agop bey, Hakkı bey, şu dünyada sizi sevdiğim ve saydığım kadar kimseyi sevmedim ve saymadım. Şu anda da dünyanın sayılı zenginlerinden birisiyim. Bana borcunu ödemeyenleri bağışlamıyorum. Çünkü beni vatanımdan ettiler. Ama birinci teklifinizi, müslüman olmamı düşüneceğim ve sizi sevindireceğim. Hakkı bey siz bana olan borcunuzu ödediniz ve dürüstlüğünüzü, samimiyetinizi de ispat ettiniz. Sizden alacağımı verdiniz. Onu size iade ediyorum. İstediğin kadar da size ödünç verebilirim veya Türkiye’ye bir kumaş fabrikası kurarsan sermaye benden, işletmek sizden, ne ersiniz? Düşünün, kardeş bundan böyle dünya kardeşiydin, şimdi ahiret kardeşi olduk, demiş.

İşte ihlas, itimat, samimiyet, vefa, sadakat, dürüstlük üzerine yaşanmış gerçek bir olayı arzettim. Ben bu olayı Hakkı abiden defaatle dinledim. Buna benzer hatta daha ileri olaylarını da daha önceden seri halinde yayımladım.

1978-79 yıllarında 3,5 milyona sattığı pazarlığını yaptığı bir arazi, arsaya başkalarının araya girip 7 milyon (bugün 7 trilyon) lira verdikleri halde tapusu verilmemiş, sadece sözü edilmiş, kapora bile alınmamış, sözünden caymadı. Eski alıcılara 3,5 milyara verdi. Bunu alanlar hala hayattalar. Bu olayı bizzat gördüm ve şahit oldum.

Emlakçı Orhan Atlı kardeşimiz de bu işin içindedir. Emlakçılar bilir. İşte insan, işte müslüman, işte adam gibi adam. Ama Allah ona zenginliği vermiş, hafızlığı vermiş, alimliği vermiş, imanı, ahlakı, fazileti vermiş. Eğer bu dünyadaki insanların yarısının yarısı böyle olsunlar bu dünyada kurt-kuzu, yılan-kurbağa ile dost olur, aç açık, işsiz, biçare kimse kalmaz.

Hakkı abi 1970 yılında zekatını veriyor. Şu anda 1980 yılının yani on sene sonrasının zekatını da veriyordu ve Allah da ona verdikçe veriyordu. Bu onun sözüdür. Ancak çalışacaksın, çalışacaksın, çalışacaksın, derdi. Helalinden kazanacaksın. Çok mal-mülk sahibi oluyum, insanlara hava atıyım, diyerek değil, Allah’ın malını Allah’ın kullarına yedirmek için kazanacaksın.

Helal kazanç, çok mal biriktirmez ama bereketli olur. Garantili olur. Asla yok olmaz. Haram olan çok mal ise apa lapa yağan ve üst üste metrelerce yılığılan ama hafif bir güneş, çise çise yağan az bir yağmurla eriyip giden kara benzer. Çünkü haramın binası olmaz. Hayatta bun uçok gördük. Ama insanlar bunun farkına varmıyor. Dünya kazancı insanlara harcanmak içindir. Hiç kimse mizana bir iplik götüremez. Herkes bunu görüyor ama heyhat ibret alan çok az. Allah herkese hidayet versin. Bu sözler duayen insan Hakkı Bilal’e aittir. Allah rahmet eylesin. Amin.

(SÜRECEK)