Mükemmel bir plana göre yaratılan ve ahenkli bir düzen içinde işleyen kainatta, her şeyin bir gayeye yönelik olduğunu, yeryüzünde olan her şeyin insanın emrine ve hizmetine verildiğini görürüz.
Yaratıklar arasında seçkin bir yeri olan; akıl, fikir ve üstün yeteneklerle donatılan insanın yaratılışında elbette ki bir hikmet, dünyaya gelişinde yüksek bir gaye vardır.
Bu gaye, yalnız yiyip-içmek ve geçici zevkleri tatmin etmek değildir. İnsan olarak yaratılışımızın hikmetini, dünyaya gelişimizin gayesini Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirmiştir: "Cinleri ve insanları ancak bana kulluk-etmeleri için yarâtmışımdır."(1) Demek ki, dünyaya gelişimizin asıl gayesi Allah'ı tanımak ve O'na ibadet etmektir.
İbadet, Allah'a, ta'zim ve saygı göstermek, emirlerine itaat etmek demektir. İbadet, saygı ve itaatin en yüksek derecesidir. Böyle bir saygı yalnız Allah'a yapılır, bütün varlığımızı borçlu olduğumuz Allah'ın, biz kulları üzerindeki hakkıdır.
İnsan, beden ve ruhun-birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bedenimizin yemeye içmeye ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası, sağlam bir iman ve ihlasla yapılan ibadettir.
İbadette bizim için maddi ve manevi pek çok faydalar olduğu bir gerçektir. Allah Teala bizim ibadetimize muhtaç değildir, fakat bizim ibadete ihtiyacımız vardır, ibadetin faydası da bize aittir.
İbadet, imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini sağlar. Kalbimizde Allah sevgisi ve saygısının yerleşmesini temin eder. Dolayısıyla ruhumuzu yüceltir. Kalbimizi kötü düşüncelerden, organlarımızı günah kirlerinden arındırır. Davranışlarımızı düzelterek bizi ahlaken olgunlaştırır; Böylece ahirette cezadan kurtulmamıza ve ebedi mutluluk yurdu olan cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur.
İnsan hayatta çeşitli sıkıntılarla karşılaşır. Bazen ümitsizliğe ve bunalıma düşebilir. Böyle durumlarda, ibadetle bunalımlardan kurtulur, ibadet sayesinde Allah'a yönelir, bütün umutların söndüğü anda O'nun sonsuz rahmetine iltica eder ve huzura kavuşur.
İbadet, inananlara Allah katında değer kazandırır. İbadet görevini yerine getirmeyenler bu nimetten mahrum kalır. Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyurulur: "Ey Muhammed de ki: İbadetiniz olmasa Rabbim size ne diye değer versin..."(2) İbadetin insanın günlük hayatında ve ahlakı üzerinde çok önemli bir yeri vardır. İbadet insanı topluma yaklaştırır ve toplumu sevdirir.
İbadet mü'minin kalbine Allah korkusunu yerleştirir. Mü'min nerede olursa olsun -iyi veya kötü- bütün yaptıklarından bir gün hesaba çekileceğini bilir.
Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de yüce Rabbimiz şöyle buyurur: "Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman, imanları artar ve Allah'a güvenirler. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda} harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek mü'mînlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır."(3)
İbadet, müslümanın hayatını bütünüyle İslam'a uydurmak için gösterdiği çabalar olarak anlaşılmalıdır. Bu gerçeği Sevgili Peygamberimiz hadislerinde şöyle ifade ederler: "İbadet yetmiş çeşittir. En faziletlilerinden biri de helal rızık kazanmaktır."(4) Mü'min, bir yandan İslam'ın temeli olan ibadetleri yerine getirirken, diğer yandan da, sosyal münasebetlerini, ahlak ve adalet esaslarına göre düzenlemeli, kazancını meşru yollardan sağlamalı, fert ve toplum haklarına saygı duymalı, hayra koşup şerden kaçınmalıdır. işte bütün bunlar da ibadetlerimiz cümlesindendir.
Özetleyecek olursak, ibadet, dünya ve ahiret mutluluğudur. O halde bu mutluluğa ulaşabilmek için, hem de toplum ve millet olarak Allah'ın emrettiği ibadetlerimizi özenle yerine getirmeliyiz.
(1) Zariyat S. Ayet. 56.
(2) Furkan S. Ayet, 77.
(3) Enfal S. Ayet. 2. 3. 4.
(4) Acluni, Keşfül-Hafa. (Hadis No: 1699).