Genel af ve de özel af çıkarma yetkisi meclise verilmiştir. Hiçbir zaman topluma sorulmamıştır.

Amaç toplumsal barış için sunulmuştur, ama bugüne kadar çıkarılan aflarla toplumsal barış olmamıştır.

Çünkü af özellikle ülkemizde, çarpık bir yargıyı dengeleyecek bir başka çarpıklık ve de sanki yeni suçlar ve kusurlar için tanınan bir vize olmuştur.

Nitekim “Rahşan Affı” olarak bilinen 22 Aralık 2000 genel affı için Rahşan Ecevit, “Ben affı garibanlar için istedim, katiller yararlandı” demişti.

İşte bu nedenlerle af, siyasi erk tarafından bin kez düşünülüp bir kez söylenmesi gereken bir sözcüktür.

Yine de af, tutuklu ve hükümlüler için özgürlüğün ve umudun bir anahtarıdır. Elbette bu anahtar gösterilirse verilmesi de gerekir. Aksi durumda bir kaos yaratılmış olur. Çünkü af yine gündeme düşürüldü ve de mahkûmda bir umut yaratıldı.

Elbette yerel seçimler öncesi hiçbir siyasi parti de affa hayır diyemeyecektir.

-Çünkü af sözü, hem cezaevinin içini hem dışını, hem mahkûmu hem mağduru etkileyen öylesine karışık ve de öylesine duygusal bir sözdür.

-Ancak mahkûma “kader kurbanı” denilirken mağdura ne denilir, af sonucunda kader kurbanı ile mağdur helalleşmiş olur mu? Açıklanabilmelidir.

Yani af, popülist bir söylem değildir; özellikle toplumsal hayatı etkileyen, üzerinde ciddi ciddi sorgulanması gereken bir sözdür.

Ve de “kader kurbanı” denilirken kimler kader kurbanıdır, üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gerekir.

Uyuşturucu ticareti yapanlar mı kader kurbanıdır? İnsan hayatını elinden alan mı, tacizciler mi, hırsızlar mı kader kurbanıdır? Evet, üzerinde düşünülmesi gerekir.

Elbette af çıkarmanın arkasında yargının hata yapabileceği mantığı vardır.

Nitekim hukukun tam uygulandığı bir ülkede af düşünülmez bile. Ancak çok özel durumu olanlara ve de devlete karşı işlenmiş suçlara karşı düşünülür bu ülkelerde.

Ve de özellikle politik geçiş dönemlerinde, toplumsal bir uzlaşma sağlamak amacıyla kullanılmıştır bu ülkelerde.

Bu nedenle yine de ülkemizde sık sık gündeme getirilen af için sorulacak ve söylenecek sözler vardır:

-Af, kritik dönemlerde toplumsal barış için etkili olabilir mi? Elbette olabilir.

Ancak bir koşulla:

-Mağdurun onayı alınabilirse...

-Özellikle de devlet kendine karşı suçları affedebilirse...

-Ve de düşünce suçları tümüyle kaldırılabilirse...

-Özellikle de bugün, caydırıcı olsun diye bir taraftan hem “cezalar artırılsın” denilirken hem de “idam” istenirken, diğer taraftan af çıkarmak neyin nesidir, açıklanabilirse...

Yani öncelikle, bu çelişkinin farkına varılıp ve de bu çelişki izah edilebilirse...

* * *

Sonuç olarak:

Bu, gerçekten toplumsal bir barış için midir yoksa siyasal bir popülizm midir? Ya da siyasal bir beklenti için midir? Açıklanabilmelidir.

-Çünkü on yılı aşmayan aralıklarla uygulanan af, bir yandan sıradan insanın güvenliğini kaldırmakta, diğer yandan adalete güveni sarsmaktadır.

Yani siyaset, bu popülist yaklaşımları bırakmalı ve de sık sık mahkûmun içinde bir umut, mağdurun içinde yeni yaralar açmamalıdır.

Ve de sıkça gündeme geldiğinde, adalete güveni sarstığı gibi cezaların caydırıcı etkisini daha da azalttığı bilinmelidir.