Nehrin sol tarafında Felahiye istihkâmları var idi ki, bu istihkamlar son derece mazbut ve müstahkem idi. Fakat nehrin sağ tarafındaki cephe Irak cephesi idi.

Irak cephesi son derece açılmış olduğundan ve düşman kuvvetini oraya vermiş bulunduğundan çok şiddetli muharebeler oluyor ve İngilizler her daim taarruz etmekte devam ediyorlardı. Burada bulunan pek çok istihkâmlar da muntazam değildi. Gündüz bombardımanlarda istihkâmlar yıkılıyor, gece yine yapılıyordu. Ben ağırlıkta bulunmakta idim. Geceleri efradın karavana ve ikmallerini götürüyor idim. İstihkâm vaziyeti çok feci idi. Bu vaziyet efradı da müteessir ediyor. Velhasıl dayanması güç bir vaziyette efrat direniyordu. Muharebe bu vaziyet dahilinde devam etmekteydi. Sabahları gün doğmadan evvel top ateşi şiddetle başlıyor ve bu suretle bir saat, iki saat devam ediyor, akşama doğru yine bu vaziyet tekrar olunuyor, bazen bu bombardımanlar öyle şiddetleniyor ki, bizim siperlerin üzerinde simsiyah bir duman tabakası oluşuyor ve saatlerce bu duman tabakası devam ediyordu. Öğleye doğru ve öğleden sonra biraz sakin geçerdi. Buna da sebep havanın fazla sıcak olması idi. Yine de fasılalarla top ateşleri sürer, düşmanın yirmi ateşine bizim taraftan tek bir ateşle cevap verilirdi.

Şiddetli bombardımanların ardından İngiliz askerlerini hücuma kaldırıp taarruza geçer, ne kadar yıpranmış olsalar da Türk askeri süngü takıp düşmanı karşılar ve bu suretle bir kanlı boğazlaşma başlardı.

Türk yavruları ve bu milleti kurtarmış aslanların hücumu o kadar kahramanca ve fedakârâne olurdu ki, ben gözüm ile gördüğüm halde buraya yazabilmekten ve o kanlı sahnelerin cereyan ettiği manzarayı tasvir etmek ve tafsilat vermekten acizim.

İngilizler bu cephede Hindistan, Birmanya ve Güney Afrika ve sair müstemlekelerinin askerlerini kullanmakta idiler.

Bu askerlerin ekserisini Hintliler teşkil etmekteydi. Bu muharebelere iştirak edenlerin fazla bir kıymet-i askeriyeleri yok. Şecaat ve cesaretleri de o derece az. Bilhassa Türklerin karşısında aciz bir halde kalınca kaçan bu askerler muharebeyi çar-naçar kabul ediyorlardı. Lakin donanımları ve takviye üstünlükleri bizim askerden her zaman fazlaydı.

Muharebe devam ettikçe İngilizler'e yeni takviye kuvvetleri geliyor, mühimmat ve saire hiç kesilmeden adeta akıyordu. Bize ise ne takviye kuvveti geliyor ve ne de mühimmat vesaire. Hal böyle olunca her gün mühimmat ve malzeme azalmaktaydı. Düşman yeni gelen kuvvetlerle taze kuvvet bulmakta ve o suretle hücumlara ve taarruzlara devam etmekte idi. Bilhassa Irak cephesine fazlaca kuvvet getirerek mütemadiyen fasılasız surette taarruzlarına devam eden düşman karşısında Türkler her gün kuvvetlerinden kayıplar vermekte idi. Ve arazi (toprak) zayi etmekte idik.

Türk askeri cansiperane müdafaada, ölümü istihkar ediyor şirâne (aslanca) savlet ve cesaret gösteriyor. Lakin düşman bir an zayıf duruma düşmeden takviyelerle vaziyetini koruyordu.

Felahiye cephesinde ise taarruz olmayıp istihkâm muharebeleri oluyordu. Düşman taarruzlarını bu cephede az tutup Irak cephesine gücünü yığıyor. Giderek Türk askeri mukavemetten aciz olmaya başladı.

Anadolu çok uzakta olduğu için asker getirmek, mühimmat ve erzak yetiştirmek çok müşkülat oluyor. Bu muharebeler içinde düşmanın üstün olan kuvvetlerine karşı Türk askeri sadece şecaatiyle mukavemet gösterir olmuştu.

Araplar Müslüman'dan başka her şeye benziyorlardı. Türk askeri öldürmek onlar için mubah bir işti.

Çocukluğumda Arap ismi zikredilince bütün insanların fevkinde bir millet zannederdim.

Mekke'den Arap deliller gelirler, aylarca misafir kalırlar ve son derece hürmet ve itibar görürler, fazla olarak da cepleri para dolu olarak memleketleri olan o muazzez beldeye giderlerdi. Askerliğim boyunca ben gözlerimle görmüş olduğum için şimdi nefret hisleriyle doluyum. Çünkü Arap milletinde ne Müslümanlık ve ne de merhamet ve vicdan katiyen göremedim. Müslümanlık, merhamet, vicdan ve Allah korkusu bilhassa Türklerdedir. Bu yazdıklarımı ben kendi hesabıma yazıyorum. Hakikaten Türkler misafirperver, hak-perest ve dürüst insanlardır. Araplardan ne vefakârlık ve ne de insani vazife beklemek çok yanlış olur. Irak cephesinde bulunduğumuz müddet İngilizlerden korkmayıp Araplardan korkar idik.

Çünkü cani ve kahpe millet. Ansızın görünmeden hücum eder ve arkanızdan vurur, öldürür.

Ne kadar masum Türk kanı dökmüşlerdir. Üç beş Türk askeri bir Arap köyüne veya bir aşiret çadırına gitmek ihtimali katiyen olmaz. Derhal Araplar hücum ederler, öldürürler ve askerlerin elbiselerini silahlarını ve paralarını alırlar ve cesetlerini de bir hendeğe yuvarlarlar. Bu millette Allah korkusu ve vicdan duygusu olmuş olsa böyle cinayetler işler mi? Bunlar için İngilizler Türklerden daha elverişlidir. Vatan kaygısı, haysiyet ve namus düşüncesi bunlarda yoktur. Kabile şeyhleri ve daha yükseklerine varıncaya kadar hunhar, cani, katil soygunculardır. Menzillerde ve nakliye kollarına cebren asker olarak gelen Araplar birkaç gün sonra bir fırsat bularak silahıyla beraber hemen kaçar veyahut ordunun fevkalade bir meşguliyetini sırasında fırsattan istifade hemen kaçarlar. Yağmacılıktan, adam öldürmekten hoşlanırlar.

Irak cephesindeki, kuvvetlerimiz mütemadiyen azalmakta idi. Nihayet nehrin sağ sahilinde bulunan Irak cephesinden askeri sol cepheye yani Kut-ül Amare cephesine çekmeye mecburiyet hasıl oldu . Çünkü evvelce de arz ettiğim gibi ihtiyat kuvvetleri gelmiyor ve mevcut asker de cephede eksiliyor. Bu vaziyet karşısında artık Irak cephesinde tutunmak ve müdafaa etmek imkânı kalmadığından mecburen Irak cephesi terk edildi.

Irak cephesi tahliye edildikten sonra düşman 30 - 40 kilometre kadar geride bulunan Boğayıl kasabasına kadar otomobillerle süvarileriyle geliyor. Para ve erzak hususunda son derece fedakârlık ederek işte bu şallakları (affediniz, tabirimi maruz görünüz) Türklerin aleyhine teşvik ediyordu. Biz Türklerde ise safiyet ve ciddiyet vardı. İşte bu Araplar; İngilizlerin her türlü kandırmacasına inanmışlar ve Türklere karşı her fenalığı yapmaya cesaret göstermişlerdir. Biz Türkler kadar, Araplar da biraz askere muavenet ve şefkat gösterselerdi bu Türk vatanı bu hale gelmezdi.

(Sürecek)

Editör: TE Bilisim