Mustafa Tütüncü, Mekteb-i İbtidai’den şahadetname aldıktan sonra, bir süre, ailesine ait olan Taş Mağaza’da manifaturacı olarak çalışıyor. 1910 yılında ise İdadi mektebinden mezun oluyor.

1942-43 yıllarında kaleme aldığı anlaşılan hatıralarında, İdadi’de birlikte okuduğu Çorumlu arkadaşlarını da sayıyor: Kadife oğlu Fazlı, Mazlum oğlu Hilmi, Haboğlu Mahmut, Çorum’da yaşayan bir Rum ailesinin çocuğu Jozef, Şükrü, Karaca köylü oğlu Mahmut, Çorbacı oğlu Sıddık, Kuyumcu Elvan Usta oğlu Haşim, Ömer Kuzu oğlu Osman, Damat oğlu Şükrü, Ladikli Hakkı, Ferid, Nazım…En iz bırakan öğretmenleri ise, Çorumlu Taybıllı oğlu Hacı Fazlı Efendi…

*

1911’de Kuyumcu Elvan mahdumu Haşim, Kadife oğlu Fazlı ve Damat oğlu Şükrü ile birlikte, 4 arkadaş İstanbul’a gidip Mercan Mekteb-i İdadi’sine nehari (gündüzlü) olarak kaydoluyorlar. Mektep Tahtakale’de. Kendileri Rüştü Paşa Hanı’nda kalıyorlar. Dört ay kadar mektebe devam ediyorlar, ama Balkan Harbi patlak veriyor. Okulları hastaneye dönüştürülüyor. Bir müddet hastanede ilkyardım paketi hazırlamakla meşgul oluyorlar. Nihayet 1912’de Çorum’a dönüyorlar.

*

Mustafa Tütüncü, 1914’de Harbi Umumi (Birinci Dünya Savaşı) ilan edilinceye kadar Çorum’da serbest yaşamaya devam eder.

Babası Mehmet Tütüncü, Ankara’da, Çorum sancağı temsilcisi olarak Meclis-i Umumi (İl Genel Meclisi) azasıdır. Taş Mağaza’nın başında amcası Şükrü Tütüncü vardır.

Çorum’a Urfa’dan 25-30 attan oluşan bir sürü gelmiştir. Bunların içinden al bir ata heveslenir. Amcası almak istemeyince, arzusunu Maden oğlu Hacı Salim Ağa’ya açar. Hacı Salim Ağa ile mağazaya gelirlerken onlara Tütekoğlu Hacı Efendi de katılır. Mağazanın önünden geçen Kavukçu oğlu Ahmet Ağa’yı da çağırırlar.

Hatta at sürüsünün sahibi Arap’a da haber salınır, al atı mağazanın önüne getirir.

Şükrü amcası, “para veremem, babası kabul etmez” diye ısrarını sürdürmektedir. Nihayet Hacı Salim Ağa ayağa kalkıp “Şayet Mehmet Efendi oğluna alınan atın parasını kabul etmezse ben vereceğim” der. Arap’a 27 altın lira verilip at satın alınır.

Mustafa Tütüncü’nün yularından tutup eve götürdüğü, tımar edip bakmaya başladığı at, gittikçe gelişmiş, gösterişli bir hale gelmiştir. Yıl 1912…

1914’de harp ilan edilince, atlar askeriye için toplanır. Mustafa Tütüncü’nün atı, tohumluk için elverişli olduğu komisyon tarafından belirlendiği için kendisinde bırakılır.

*

Mustafa Tütüncü atıyla çok mutludur, ama bu uzun sürmez. Seferberlik nedeniyle 1893 doğumlular askerlik yoklamasına çağırılır.

Askerlik Şubesi’nde muayene olduğunu ve 62 okka geldiğini yazıyor.

Mekteb-i İdadi’den mezun olanlar, hizmet-i maksureye (kısa hizmet dönemi askerliğe) tabi tutulmaktadır. Babası ısrarla, devletin tanıdığı bu hakkı kullanmasını ve kısa dönem asker olmasını istemektedir. Kendisi ise, kısa dönemlerin hemen sevk edilmesi, uzun dönemlerin henüz çağırılmaması nedeniyle, bu fikre karşı çıkar.

Bu kararını şöyle anlatıyor:
“Aklımca zaman kazanıyordum. Ne kadar ısrar ettilerse de dinlemedim ve kısa dönemi kabul etmedim. Nefer olarak gideceğimi söyledim.

Çorum’da heva-i heves içinde, büyük sözüne ehemmiyet vermeyerek üç-beş gün geçirdik. Lakin asker olunca hatamı anlamış isem de, kabahat benim olduğu için kime şikâyet edebilirdim ki…”

Evet, askerlik kutsal bir vatan göreviydi.

(SÜRECEK)

Editör: TE Bilisim