Bağdat'ta o kadar mühimmat, erzak vesaire var idi. Bunların kısm-ı azamı (büyük kısmı) imha edildi. Ordu şimendifer hattı boyunca ric'ate devam etti. Nihayet Samara'da karargâh kuruldu. İngilizler ise bizi takip etmiyorlar. Bir ayı mütecaviz bu suretle Samara'da vakit geçirildi.

Dicle'nin sol sahilinde ve Bağdat'a yakın bir mesafede Ethem Çayı isimli bölgeye bir alay ile bir de makineli tüfenk bölüğü memur edildi. Alay Ethem Çayı'na geldiğinde siperler ve istihkamlar kazdılar. Burada düşmanı beklemeye başladık.

Ethem Çayı hem bir bölgenin, hem de gerçekten bir akarsuyun adıdır ki bu geniş bir dereden ibarettir. Acemistan'tan (İran'dan) gelerek Dicle Nehri'ne dökülmektedir.

Bulunduğumuz bu yerden Bağdat görünmektedir. Bu bölgeye ne için gönderildiğimizi bilemiyorum. Burada on beş gün kadar bekledik. Nihayet İngilizler göründüler. Onlar da tertibat aldılar. Ağırlıktan tekmil ağırlığı yükleyerek toplanmaya başladık. Ve bulunduğumuz yerden ayrılmaktan kurtulamadık. Biz Samara'ya yaklaştığımız zaman karşı sahile geçmeden evvel makineli tüfenk bölüğü olarak fikirlerimizi değiştirdik.

Rİ’CAT İÇİNDE MEMLEKET ÖZLEMİ

Orduya iltihak etmeyerek fırsattan istifade ederek memlekete, Anadolu'ya kaçmak fikri ortaya çıktı. Tartışıldı. Üç seneye yakın bir zamandır gayri muntazam bir halde açıkta, yağmurda ve çamurda, güneşin şiddetli sıcağında, toz topraklar içerisinde gece ve gündüz mütemadiyen bitmek tükenmek bilmeyen çaresizlikler ve mahrumiyetler içinde vaktimiz geçmiştir. İnsanlıktan tecerrüt etmiş (ayrılmış) vahşileşmiş bir haldeyiz. Bu hal bize memleketimizi arzulatıyor. Kıymet ve insanlık bilmez bu şallak Arap diyarında her günümüz bir ıstırap içinde geçmektedir.

Ve kaçmaksa kaçmak, bırakmaksa bırakma her ne sayılırsa sayılsın memlekete dönüşe karar verildi. Bu dönüşün tatbikatı konuşulup planlandı. Bizden önce bulunduğumuz yerden geri çekilen 40. Alayın ağırlıkları elimizde kalmıştı. Otuz bir kişi 31 tüfenk ve 100 adet fişenk tozağı yapıldı. Ayrıca dört sandık cephane ayrıldı. Külliyetli miktarda peksimet ve iki adet su fıçısı hazırladık. Eski elbiseler ve kunduralarımızı değiştirdik. Matara ve ekmek çantaları hazırladık. Velhasıl askeri hazırlık ne ise hepsini yol için hazır ettik. Dört katır hayvanı cephane ve peksimetleri taşımak için tefrik ettik (ayırdık). Bu hazırlıkların ardından akşamla birlikte hareket ettik.

31 kişi, Kastamonulu, Ankaralı, Çorumlu, Kayserili ve daha başka muhtelif yerlerden idi. Türk, Çerkez, Kürt olmak üzere hepimiz bir aile çocukları gibi yola düştük. Beşer kişilik timler halindeyiz, aralarımız açık. En ortada hayvanları süren gurup bulunuyor. Biz kuzeye hareket ettiğimize göre Dicle nehrinin sağ sahilinden ilerliyorduk. Çünkü bu gittiğimiz yön tenha ve boş çölden ibaretti. Bizim amacımız Altın köprü, Süleymaniye yoluyla Musul'a ulaşmak ve oradan kendi vatanımıza Anadolu'ya girmekti. Bu suretle sabaha yakın vakte kadar yol aldık. Gölgelik bir mahalde istirahate karar verdik. Yorgunluk eseri olarak yattığımız gibi uykuya daldık. Tabii birkaç arkadaş nöbette kaldılar. Ve etrafı tarassut ettiler, gözetlediler. Öğleye yakın uykudan kalktık. Dicle nehrinde yıkandık. Karnımızı doyurduk. İkindi vaktine kadar da istirahat edip tekrar yola düştük. Yatsıya kadar yol aldık. Gece karanlık olduğu için bulunduğumuz yerde konakladık. Ve sabah erken vakitte hareket ettik. Öğleye kadar yürüdük. Öğle sıcağının fazla olduğu vakitte mola verdik, ikindi vakti yine yürüdük. Akşam hava iyice kararıncaya kadar yürüyüşümüz devam etti. Haliyle o geceyi de geldiğimiz yerde geçirdik. Arkada kalan iki gün içinde ne bir köye, ne bir Arap çadırına rastlamamıştık.

Gün ışımadan hareket ederek öğleye yakın bir zamanda karşımızda 30 kadar Arap çadırı göründü. Her ihtimale karşı tedbir aldık. Beş kişilik bir grubu öncü olarak çıkardık. Çadırlara vardılar. Araplar bu arkadaşları iyi karşıladılar. Bir beş kişilik grup daha gönderdik. Araplar onları da iyi karşıladılar. Biz de kalan arkadaşlarla ağır ağır çadırlara yaklaştık. Yiyecek ikram ettiler, yedik. Bu Araplar gerçek Müslüman ve iyi insanlarmış. Bizim ne tarafa gittiğimizi sordular ve şimale doğru gideceğimizi söyledik.

Bundan sonra geçeceğimiz bölgelerin tekin olmadığını, bedevi, haydut Arapların karşımıza çıkabileceğini ve onlardan zarar görebileceğimizi bize anlattılar. Biz biraz istirahat ederek ve de vedalaşarak, Allah'ın dediği olur, diyerek ikindi sonu hareket ettik.

Hem yol alıyor, hem de her an bir Arap saldırısına karşı hazırlıklı bulunuyorduk. Gece korktuğumuza uğramadan sabah oldu.

Güneş doğduktan bir iki saat sonrası 20-30 kadar Arap çadırı göründü.

Her ihtimale karşı hazırlıklı yol alıyoruz. Etrafa daha da dağıldık. Bir kısmımız yürüyüşe devam etti. Bir kısmımız arkada kaldık. Tam çadırların istikametine gelindiği vakit çadırlardan erkek, kadın, çoluk çocuk bir cemm-i gafir (kalabalık grup) bize doğru öyle geliyorlar ki; bağrışmalar ile gürültülü bir halde koşarak geliyorlar. Kiminin elinde kılıç, çomak, balta, satır vesaire olduğu halde hücumlarına devam ediyorlar.

Biz artık felaketi anladık. Tamamıyla kendimize malik olarak ve itidalimizi muhafaza ederek derhal içimizden daha tecrübelimizi amir sınıfına soktuk. Ve onun "Yere yat!” ve “Ateş!" kumandasıyla derhal bir kısmımız yere yatarak Araplara karşı ateşe başladık. Ve bir kısmımız da bir miktar geri çekilerek arka tarafımızı ve yan taraflarımızı tarassuda başladık.

Arapların hücumu bizim ateş açmamızla durmamış ve Araplar da bize ateş etmeye başlamışlardı. Durum artık bir muharebeyi andırıyordu. Fasılasız ve mütemadiyen ateşe devam ediyorlardı. Bu esnada Arapların bir kısmı arka tarafımıza sarkmaya teşebbüs ettiler. Biz de mukabele ederek onları püskürttük.

Burada şunu da arz edeyim ki, Arapların bu hücumunda hiçbir arkadaşımız en ufak sarsıntı göstermemiş ve metanetlerini bozmamışlardır.

Bu müsademe iki saatten fazla sürdü. Bu arada iki arkadaşımız biri ayağından diğeri kolundan yaralandı. Yaralıların yaraları derhal sargılarla sarıldı. Ve yük hayvanlarının bulunduğu yere yatırıldılar.

Araplar bekledikleri yağmaya ulaşamayınca hücumlarını daha da artırdılar. Bu hücumlarına biz de daha fazla ateşle mukabele edince dayanamayıp kaçtılar.

(SÜRECEK)

Editör: TE Bilisim