TBB Başkan yardımcısı Av. Berra Besler, Çorum Barosu tarafından düzenlenen 6. Karadeniz Baro Başkanları Toplantısı’nda Türkiye Cumhuriyeti’nin, kurulduğundan bu yana tarihin en zor dönemlerini yaşadığını ifade ederek bugün hangi siyasi görüşte olursa olsun, ülkesini seven herkesin, her gün yüreğinin sızladığını dile getirdi.
Türkiye’nin hangi şehrinde, hangi otobüs durağında, hangi cadde ortasında hangi terör örgütü tarafından bir canlı bombanın patlatılacağını bilememenin yarattığı endişenin, bu ülkede yaşayan herkes için geçerli olduğunu, artık her gün gelen şehit haberleriyle yüreklerin üst üste dağlandığını belirten Besler, “Memleketin her bölgesinde yaşanan çatışmalarda şehirler yıkılmakta hendekler kazılmakta, şiddet Türkiye geneline yayılmaktadır” dedi.
Ülkenin sokaklarının yoksul ve istismara açık sığınmacılarla dolu olduğunu söyleyen Besler, tarihi doğal, kültürel birikimlerin yok edildiğini, birbiri içine geçmiş olan iç ve dış politikadaki olumsuzluklarla toplumun gelecek umudunun yaralandığını, bütün bunların can ve mal güvenliğinden yoksun mutsuz bir korku toplumu oluşturduğunu kaydetti.

“TACİZ VE TECAVÜZ OLAYLARI SIRADANLAŞTIRILIYOR”
Hemen her gün kız ve erkek çocuklarıyla, kadınlarla ilgili taciz, tecavüz, şiddet haberleri geldiğini dile getiren TBB Başkan yardımcısı Av. Berra Besler, bunları önlemekle yükümlü olan makamların, bir kereden bişey olmaz zihniyetiyle hangi görüşte hangi inançta olursa olsun hiçbir insanın kabul edemeyeceği, hiçbir anne babanın duymaya bile tahammül edemeyeceği olayları sıradanlaştırdığını, hatta kamuoyundan gizlemeye çalıştığını belirterek halkın kendi geleceklerinden, çocuklarından geleceklerinden endişeli hale geldiğini anlattı.

“SUÇLULARIN CEZALANDIRILACAĞINA OLAN İNANÇ YOK OLDU”
Besler, toplumda suçluların hukuk içinde gereken cezayı alacağına dair inanç duygusu yok olduğunu kaydederek kendisinin veya yakınlarının suçsuz olduğu halde suçlanabileceği kaygısının oluştuğunu ve yargıya olan güvenin hiç olmadığı kadar azaldığını vurguladı.
Hukuksuzluğun her alanda boy gösterirken, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerinin insafsızca yıpratılırken şiddet ve bu şiddeti besleyen nefret dilinin kanları donduran söylemler ürettiğini ifade eden Besler, “Cumhuriyetin kazanımlarını savunanların seslerinin kısıldığı, hukuk devletinin askıya alındığı, hukuk güvenliğinin yok edildiği, ifade özgürlüğünün basın özgürlüğünün şerlerde süründüğü bu kaotik ortamda üzerinde konuşamadığımız yoksulluk başını alıp gitmekte, eğitim, bilim. Sanat, kültür gibi toplumu var eden ve bir arada tutan değerler hızla aşınmaktadır.
Bizler halkın hak arama özgürlüğünün sesi; hukukun üstünlüğünün, hukuk devletinin toplumsal barışın güvencesi avukatlar olarak varlık nedenimiz olan laik, demokratik, sosyal hukuk devletini her zamankinden güçlü savunmak gibi tarihi bir görevle karşı karşıyayız. Her zamankinden daha büyük bir kararlılıkla ortak değerlerimiz etrafında buluşmak, bu olumsuzlukları savuşturmak için el ele mücadele etmek, parlak bir geleceğin kapısını aralamak zorundayız. Gün tarihin bize yüklediği sorumluluğu yerine getirme günüdür” dedi.

“YENİ ANAYASA İÇİN MEVCUT OLANIN ORTADAN KALDIRILMASI GEREKİR”
Türkiye’nin tarihin en zor dönemini yaşarken gündemde başkanlık dayatmasıyla birlikte getirilen yeni anayasa tartışmalarının bulunduğunu belirten TBB Başkan Yardımcısı Av. Berra Besler, Anayasaların; yasalar gibi zaman içinde toplumun ihtiyaçlarına göre değişebileceğini ancak bugünlerde sıkça gündeme getirilen “Yeni Anayasa” kavramının ise bambaşka bir anlam ifade ettiğini söyledi.
“Mevcut Anayasa’nın kaldırılarak yeni bir anayasa yapılması ancak ‘Anayasasızlık’ döneminde, kurucu iktidarların işidir. Asli kurucu iktidar, önceden koyulmuş kurallara bağlı olmayan bir iktidardır.
Devleti, siyasal rejimi sınırları belirler. Bu da: devletin yeniden kurulması, sömürgelerin bağımsızlığı, bağımsız devletlerin birleşmesi, bir devletin birden çok bağımsız devletlere ayrılması yani yeni devlet kurulması sırasında, bir de anayasanın devrim ve darbelerde olduğu gibi toptan ilga edilmesinden sonra söz konusu olur.
Bugünkü anayasaya göre oluşmuş bulunan kurumların yeni anayasa yapabilmesi için ilk dört maddesi değiştirilemez hükümler içeren mevcut anayasayı ilga etmesi gerekir ki bu da TBMM’nin başta kendisini feshetmesi ve tüm anayasal kurumların meşruiyetini yitirmesi anlamına gelir” diyen Besler, Anayasanın maddelerinin değişmesi ile anayasanın tamamının değişmesinin farklı kavramlar olduğunu söyledi.
Tali iktidarın, asli kurucu iktidar gibi davranamayacağını ve yetkilerinin bir anayasayı yine o anayasada öngörmüş usullerle değiştirmekle sınırlı olduğunu kaydeden Besler, “Tali iktidarın temelinde iktidar tarafından yapılmış olan Anayasa vardır. İktidarı varlığı bu Anayasaya dayalıdır. Yeni anayasa demek, tali iktidarın kendi meşruiyet temelini kaldırmak demektir.
TBMM, Anayasadaki kurallara göre yapılan seçimler sonucunda dört yıl için yasama yetkisi almıştır, üyeleri Anayasaya bağlı kalacaklarına yemin etmiştir ve üzerine yemin ettikleri Anayasa, değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez hükümler içermektedir.
Anayasa’nın 81. Maddesine göre milletvekilleri ve iktidar olan hükümetin üyeleri anayasaya bağlı kalacaklarına ilişkin yemin ederler. Anayasa kendilerine yeni bir anayasa yapma yetkisi vermemiştir. Nitekim Anayasa’nın 6. Maddesi’nde Hükümetler kaynağını anayasadan almayan yetkileri kullanamazlar hükmünü taşımaktadır.
Yeni anayasa yapmak demek, yeni bir hukuk düzeni için önce mevcut anayasa ortadan kaldırılıp rejimi yıkarak bir anayasasızlık hali yaratmak, sonra bu boşluğu yeni bir anayasa ile doldurarak yeni bir devlet ve yeni bir rejim kurmak anlamına gelir ki, bu ancak devrim, hükümet darbesi, iç savaş gibi durumlarda yapılır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; insan haklarına saygılı, üniter, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Yürürlükteki Anayasanın ilk üç maddesinde anlamını bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi aynen korunmalıdır.
Kuvvetler Ayrılığı ilkesindeki dengeler tesis edilmeli, parlamenter sistem muhafaza edilmelidir. Başkanlık veya yarı başkanlık, tamamen karşı olduğumuz, ülkemiz için yarar sağlamayacağına inandığımız bir sistemdir.
Anayasada yapılacak değişikliklerle;
Adalet Bakanlığının yargı üzerindeki etkinliği giderilmelidir. Yargıç-Savcı birlikteliğine son verilmeli, silahların eşitliği ilkesi yaşama geçirilmelidir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak yeniden yapılandırılmalı, Yargının kurucu unsuru olan savunmanın temsilcisi avukatlar her iki kurulda da yer almalı, yürütme erkinin bir birimi olan Adalet Bakanı ve müsteşarı bu kurullarda bulunmalıdır.
Barolara ve savunma makamına, anayasanın yargı ile ilgili bölümünde yer verilmeli; savunmanın temsilcisi avukatların, baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin bağımsızlığı anayasal güvence altına alınmalıdır” şeklinde konuştu.


(Erkan BAYATLI)
Editör: TE Bilisim