Türkiye’de siyasal rejimin kimi demokrasi eksikleriyle birlikte demokratik bir cumhuriyet olduğunu kaydeden Yaşar, bu değişikliğin eksik demokrasiyi de sonlandıracağını ve otoriter-totaliter bir diktatörlüğün anayasal zeminini oluşturacağını söyledi.

Cumhuriyet rejiminin kurulduğu günden bu yana egemenliği Saray’dan alıp halka verme ve demokratikleşme çizgisini benimsediğini dile getiren Yaşar, “Bu ise açık bir karşı devrim hareketi olarak, egemenliği tekrar halktan alıp Saray’a (bir kişiye) verme girişimidir. Demokrasiye yönelen gidişin kesintiye uğrayıp, diktatörlüğe yönelmesidir.

Bu nedenle yapılmak istenen basit bir hükümet değişikliği değil, rejim değişikliğidir” ifadelerini kullandı.

Yeni rejimde Başbakan ve Bakanlar Kurulu sisteminin kaldırılacağını ve yürütmenin tek başına Cumhurbaşkanı’na bırakılacağını kaydeden Yaşar, “Cumhurbaşkanı istediği kadar bakan, istediği kadar Cumhurbaşkanı yardımcısı ve tüm üst düzey bürokratları tek başına atayabilecektir. Cumhurbaşkanı tek başına “ferman” niteliğinde kararnameler çıkarabilecektir. İstediği zaman meclisi feshedebilecektir. İstediği zaman OHAL ilan edebilecektir. Genelkurmay Başkanı doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı olacaktır. Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulu doğrudan idari soruşturmalar yapabilecektir. Cumhurbaşkanı bütçeyi düzenleyebilecek, ek mali yükümlülükler getirebilecektir. Uluslararası anlaşmaları tek başına yapabilecektir” dedi.

Yaşar, Cumhurbaşkanı’nın milleti temsil makamı olarak bütünleştirici tarafsızlığının kaldırılacağını ve aynı zamanda parti başkanı olacağını belirterek, “Bu sayede milletvekillerini de belirleyebilecektir. Yani meclisi de kendisi belirleyecektir” ifadelerini kullandı.

Meclis’in yasa çıkarmanın yanında ikinci asli görevi olan “yürütmeyi denetleme” görevinin ortadan kaldırılacağını, güvenoyu, gensoru ve bakanların düşürülmesi imkanının olmayacağını söyleyen Yaşar, açıklamasına şu şekilde devam etti:

“Milletvekili sayısının 600’e çıkarıldığı Meclisin kanun yapma yetkisi, sayısal oran itibarı ile zorlaştırılacak, Meclis çalışamaz hale gelecek ve fiilen Cumhurbaşkanının kararnameleri belirleyici olacaktır.

Cumhurbaşkanının işlediği her suçtan dolayı yargılanması mümkün hale getiriliyor denilse de 600 milletvekilinin 400 oyu ile Yüce Divan’da yargılanması söz konusu olduğundan yargılanma fiilen aslında imkânsız olacaktır. Cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlar için de yargılanma fiilen imkânsız hale getirilmektedir.

Cumhurbaşkanı, tüm yargı sistemini düzenleyen, hâkim ve savcıları mesleğe alan, ihraç eden, atamasını yapan HSYK üyelerinin yarısını tek başına atayabilecek,  üyelerin diğer yarısı da Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olması sebebiyle belirleyeceği meclis tarafından seçilecektir. Aynı şekilde gerektiğinde kendisini de Yüce Divan sıfatı ile yargılayabilecek olan, kanunların denetimini yapacak olan Anayasa Mahkemesi’nin 12 üyesini doğrudan kendisi, kalan 3 üyeyi de kendi şekillendireceği meclis aracılığıyla belirleyebilecektir. 

Bu Anayasa ile yürütme gücünü tek başına kullanabilen, parti başkanı olarak milletvekillerini yani meclisi belirleyebilen, yargı üzerinde tam bir hâkimiyet sağlayan, fiilen denetimi mümkün olmayan “Tek Adamlık Rejiminin” gelmesi kaçınılmazdır.

Ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan ilk kuruluş belgesi niteliğindeki Amasya Genelgesi’nde, “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı belirleyecektir” diyen bu ulus, gasp edilmek istenen egemenliğini yine kendisi müdafaa edecektir.”

(Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim