En büyük kaybımız bu işte.

“Devlet adamı” kavramını yitirdik.

O gün bugün, pek çok konuda dikiş tutturamıyor; iki yakamızı bir araya getiremiyor, birlik dirlik sağlayamıyoruz.

… …

Kimdir “devlet adamı” ya da nedir?

??!!...

Dürüstlüktür öncelikle.

Namustur. Çalmamak, çaldırmamaktır...

Harama tenezzül etmemek, harama uçkur çözmemektir.

Evine haram lokma sokmamak, çocuklarının boğazından haram lokma geçirmemektir.

haboÛlu1

Hakkı olan maaşın dışında, adı ve gerekçesi ne olursa olsun ek parasal çıkarlara tenezzül etmemektir.

Kul hakkı yememektir.

Kayırmacı olmamak, ayrım yapmamaktır.

Doğruluktan şaşmamaktır.

Yaptığı iş her neyse, o işe kendini adamaktır.

Yaptığı işi ölümüne sevmek, sevdirmektir

Haklıdan yana olmak, torpil yapmamaktır.

Görev süresi içinde; çocuklarının ve de eşinin adını hiç kimsenin bilmemesini sağlamaktır.

Atatürk olmaktır.

İsmet İnönü olmaktır.

Bülent Ecevit, A.Necdet Sezer olmaktır.

*    *    *

Evet Bülent Ecevit (28 Mayıs 1925 - 5 Kasım 2006) olmaktır.

Dün o dürüstlük timsali Büyük Devlet Adamının ölüm yıldönümü idi.

Dürüstlük timsali bu örnek Devlet Adamı’nı (Başbakanlık) Aşçısı anlatmış.

Dürüstlük budur işte.

Devlet adamlığı böyle olmalıdır işte.

Bülent Bey yeni başbakan olmuştu.

Konuta yerleştiği gün beni çağırdı.

Evladım devlet bana maaş veriyor. Bütün yediğimizin içtiğimizin parasını benden alacaksın. Sakın ola ki devletin tek bir zeytin tanesi boğazımdan geçmesin dedi.
Bir gün kahvaltı yapılacak ve peynir yok. Her nasılsa ihmal etmişiz.
Gittim bizzat kendisinden peynir almak için para istedim.
Bütün ceplerini karıştırdı, para çıkmadı.
Rahşan Hanım bir tasın içinde, o zaman iki buçuk lira vardı, buldu, verdi.
O gün gözyaşlarıma engel olamamıştım.

*    *    *

Ecevitlerin Aşçılarının anlattığı bu olayı çok okudum, çok anlattım ve de yazdım.

Ama bugün bu anıyı yazarken, bu kez ben de ağladım.

Ağladım çünkü, bir Ecevit daha gelmedi.

O her konuda dolu dolu bir insandı.

28 Mayıs 1925'te İstanbul'da bir doktor ve bir ressamın oğlu olarak dünyaya geldi.

81 yıllık ömrüne dil bilimcilik, yazarlık, şairlik, gazetecilik, çalışma bakanlığı, milletvekilliği, parti genel başkanlığı ve başbakanlık sığdırdı.

5 Kasım 2006'da aramızdan ayrıldı.

Ve…

Ve o gün, bugün bir Ecevit daha gelmedi.

Dürüstlük kavramını arar olduk.