Dün
gece, Halis Kurtça Kültür Merkezinde Anadolu Aydınlatma Vakfının Felsefe
konferansında Felsefe Profesörü Betül Çotuksöken’i dinledim.
Varlığı,
hayatı ve bilgiyi sorgulayan felsefe kafa karıştırır.
Birer
buçuk saatlik blok iki ders kafamı daha çok karıştırdı.
Umarım,
Aydınlanma Vakfı yetkilileri blok derslerden, insanların tahammül sınırlarını
zorladığını anlayarak vazgeçerler.
Felsefe, hikmet
sevgisidir. Hikmet, bütün olup bitenlerin esasını bilmektir.
Felsefenin
böyle bir iddiası yoktur. Felsefe, hikmete ulaşmak anlamında değil, onu sevme,
ona hasret duyma, yönelme anlamında bir bilgidir.”
Filozof
da hikmeti sevendir. Felsefeden önce mitoloji denen efsaneler vardı.
Epikuros, “Felsefe
ile uğraşma zamanının daha gelmediğini ya da artık geçmiş olduğunu söylemek,
mutlu olmanın zamanı daha gelmedi, ya da artık geçti demekten farksızdır.” diyor.
Bu
kadar girişten sonra birazcık felsefe yapalım.
Kamil
Masaracı bir karikatürde, birinci karede, iki adam yürürken konuşuyor, “Dünya
nereye gidiyor?” İkinci karede, “Bir yere gittiği yok, kendi etrafında dönüp
duruyor.”
Kısaca
Felsefe, varlığın esasını, yaşanan hayatı ve bilgiyi sorgulayan yüce bir bilim
dalıdır. Bütün bilimlerin anasıdır.
Batılı
düşünürler felsefenin Thales’le başladığını iddia ederler. İlk “Bilge” adı
verilen Thales, politikacı, geometri uzmanı, astronom ve düşünürdü.
M.Ö.
585’te meydana gelen güneş tutulmasını doğru olarak hesap etmişti.
Milyarlarca
galaksiyi ve yıldızları barındıran ve sürekli genişleyen bir evrende (kâinat)
yaşıyoruz. Dünya da evrende zerre kadar bir gezegendir. Dünyada bir başka zerre
olan insan da aklıyla evrenin sırlarını kavramaya çalışan ilâhi bir varlıktır.
Evrenin
yaşının en az on beş milyar sene olduğu tahmin ediliyor. On beş milyar senedir
insanoğlu, varlık ve hayat adına ortaya doğru bir bilgi koyamadığı için her
şeyi sorgulamaya devam ediyor.
Yıllar
evvel yazdığım bir dörtlükte Allah’tan şöyle bir dilekte bulunmuştum.
Ağlayarak gelmişim,
gülerek gitmeliyim,
Kâinatın, dünyanın sırrına
ermeliyim,
Bir ömür yetmez bana,
bin ömürdür dileğim,
Geldikçe gitmeliyim,
gittikçe gelmeliyim…(Mehmet Özata)
Dünya
bir güldür. Ama bu gülün kokusunu kelimelerle ifade edemezsiniz.
Dindar
bir adam, bir bilgeye şöyle der ; “Uzun zamandır Tanrı için çalışıyorum ama
yine de bir gelişme gösteremedim. “ –Yani nasıl ? “Hâlâ basit ve cahil bir
insanım.”
–
Basit ve cahil olduğunu fark etmişsin. Bu oldukça iyi bir gelişme.
Bilge
odadan içeri girdiği zaman müritleri utanarak konuşmalarına ara verirler.
Bilge
sordu: -Ne hakkında konuşuyordunuz? – Şeytanın bizi izlemesinden ne kadar
korktuğumuzdan bahsediyorduk. – Endişelenmeyin. – Neden? –Şeytanın henüz sizi
izleyeceği kadar yücelmediniz. Şimdilik siz onu izlemeyi sürdüreceksiniz.
Felsefe
hep aklımı karıştırır. Sanırım, yeterince sizlerin de aklını karıştırdım!
Özüm hikmettir benim,
ta ezelden gelirim,
Toprak beni çeker,
ben göklere meylederim.
Ben ağlar, gökler
ağlar, biçare bir Adem’im,
Başı sonu meçhul bu âlemde
derbederim.. (Mehmet Özata)
Çorum
lisesinde okurken velim olan rahmetli Faruk Atalay amcanın kızı emekli öğretmen
Güneş Kolağasıoğlu ablam da hakk’a yürümüş. Allah rahmet eylesin.
Atalay
ve Kolağasıoğlu ailelerinin acılarını paylaşır, başsağlığı dilerim.
23
OCAK 2013