Günler geçiyor, zaman geliyor. Hz. Ömer Halife, Amr İbni AS RA da Mısır’a Vali oluyor. Amr İb. AS. Mısır’da adaletsiz bir iş yapıyor. Bir Yahudi’nin arsasını o arsa sahibinin arzusu hilafına zorla alıyor. Oraya bir kamu binası (cami gibi) yapmak istiyor. Ama arsa sahibini razı etmiyor. Yahudi 3000 km.lik yolu o günün yolculuk zorluklarına rağmen Medine’ye geliyor ve Mısır Valisini Hz. Ömer’e şikayet ediyor. Hz. Ömer RA. Mısır Valisi Amr. Hitaben bir deri parçasına bir cümle yazıyor. “Ya Amr şunu iyi bil ki ben İran Şehinşahı Nuşi Revan’dan daha adilim. Hatırla İran yolculuğunu” diye yazıp Yahudiye veriyor. “Götür bunu Vali Amr.a ver”, diyor.
Şikayetçi Yahudi bundan hiçbir şey anlamıyor. Eyvah, adil dedikleri Ömer de hiç imiş. 3000 km.lik yolu çölü boşa tepdik, diye yakınıyor. Hz. Ömer’in yazdığı deriyi getirip Mısır Valisi Amr. İbni AS.a veriyor. Mısır Valisi deriyi alıp okuyor. Nuşi Revanın kendi atlarını gasbettiği için öz babası İran şahı tarafından idam ettiğini hatırlıyor. Hz. Ömer’in “Ben Nuşi Revam’da daha adilim. Mısır’da seni asarım. Yahudinin arsasını geri ver” demek istediğini anlıyor. Nameyi okuyunca bacaklarının bağı çözülüyor ve yere yığılıyor. Bayılıyor. Neticede, Yahudiye arsasını iade ediyor. (işte Hz. Ömer’in adaleti bu)
Bugünün şartlarında insan hak ve hürriyetlerinin gerçek hukuk devletleri tarafından savunulduğu, ileri demokrasilerin sözde hakim olduğu günümüzde bile Hz. Ömer’in 1500 sene önce sergilediği bu adaleti görmek imkansızdır.
Hz. Ömer’in bazı özellikleri ve güzelliklerinden örnekler:
Bir gün Hz. Ömer R.A. ile R.SAV. Medine sokaklarından geçerken, R.SAV. Hz. Ömer’e bakarak gülümsüyor. Ömer-ül aruk hazretleri, Hz. Muhammed SAV.’e, “Neden gülümsediniz, ey Allah’ın resulü” diyor. R.SAV. de, “Ya Ömer, Medine halkının sizden çekindiğini biiyordum. Şu anda şeytanlar senden saklanmak için duvar deliklerine giriyorlar. Acayibime gitti. Onun için gülümsedim” buyurmuşlardır.
Şeytanların bile kendisine yaklaşmaktan korktukları Hz. Ömer R.A.ya bir gün birisi Hz. Ömer at üzerindeysen onu heybetli görüp kibirli zannettiğinden “Allah’tan kork Ya Ömer” der. “Ben kimim ki Allah’tan korkmam” deyip, attan düşüp bayılmıştır. Yani şeytanların bile kendinden korktuğu Ömer Faruk hazretleri, Allah’tan en korkan bir insandır. Bütün yaşantısını Allah rızasına yönelik dizayn etmiştir. İnandığı gibi son derece sade bir yaşayış sergilemiştir. Gayet temiz giyinirdi. Elbisesinde 17 yamalık sayılmıştır.
Anadolumuzn engin alim ve ariflerinden olan, bugün dünyaya ışık saçan Hz. Mevlana, 25 bin eyitlik ve şerhedilen her biri 500 sahife olan 20 ciltlik Mesnevisinde Hz. Ömer R.A. hazretlerinin sade ve basit yaşayışını, onun Allah’ın en sevgili kullarından birisi olduğunu sergileyen bir kerametini (olağanüstü haller) şöyle anlatıyor:
Dünyayı yöneten krallar, şahlar, padişahlar, süt havuzlarında yüzerlerken ipek ve ibrişim kumaşlar giyerlerken, yüzlerce muhafızın korumasınd ayaşar ve uyurlarken, bir de cihand abir ikincisi gelmemiş, İslam’ın ikinci halifesi Hz. Ömer’in durumuna bakalım. Bu ibretli tabloyu seyredelim:
Bizans İstanbul kralı Konstantin kalabalık bir heyetle büyük elçisini Hz. Ömer’e gönderiyor. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Rum elçisinin kervanı İstanbul’dan çııp Medine’ye ulaşıyor. Kralın sarayı nerede, diye soruyor. Bizim halifemizin sarayı yoktur. Biz nasıl yaşarsak o da öyle yaşar. Şu anda Medine dışında bir yılgın veya hurma ağacının altında uyuyordur. Çünkü gece yatmaz emniyet ve asayişi denetler derler. Rum elçisi ve heyeti Hz Ömer’i bir ağacın altında korumasız, başının altında bir taş koymuş uyur bulurlar. Hz. Ömer’in namı dünyaya öyle yayılmıştır ki, herkes onu insanüstü bir varlık sanır. Emirel müminin Hz. Ömer’i gören Rum elçisi titremeye başlar. Rum elçisi koskoca bir imparatorluğun kralı bir ağaç gölgesinde yatıyor. Onun için Hz. Ömer’e büyük bir hayranlık duyarken Hz. Ömer’i görünce büyük bir heybet gözlüyor. Bu iki zıddın muhabbet ve heybetin yüreğinde birleştiği için titriyordu. Kendi kendine, ben nice şahlar, nice padişahlar gördüm. Sultanların, kralların nazarında sevdim, sevildim, güzide ve seçkin oldum. Ama onlardan bana ne bir muhabbet, ve ne de bir heybet gelmedi. Korkuda omadı. Bu erin heybeti ise aklımı başımdan aldı. Nice harplere, darplere girdim, yaralandım. Aslanlar gibi yırttım, yırtıldım. Silahsız korumasız toprak üstünde yatmış uyuyor. Bütün vücudum titriyor. Bu ne haldir, diyordu. Bu heybet şurada yatan şu abalı adamdan değil. Haktan geliyordu, diye düşündü. Çünkü onu Hak Allah koruyordu, diye düşündü. O da biliyordu ki “insan olsun cin olsun kim Allah’tan korkan kimseyi görürse ondan korkar” Bu da Allah’ın bir ayetidir, diyordu.
O sırada Ömer-ül Faruk R.a. uykusundan uyandı ve kalktı. Hoşgeldiniz dedi. Hz. Ömer Rum elçisinin karşısınad, kuzu postuna bürünmüş, heybetli bir aslan gibiydi. Böylece tanışma faslı ile bir zaman geçti. Devletler arası ilişkiler görüşüldü. Neticede Bizans imparatorunun Hz. Ömer’e gönderdiği hediyeleri, büyükelçi sunmaya başladı. Ne göndermişti Konstantin:
(SÜRECEK)