Tam 7 yıldır toplanamayan 20. Millî Eğitim Şûrası, nihayet 1-3 Aralık 2021 tarihleri arasında Ankara'da toplanıyor. Bir eğitimci olarak sık sık eğitim konusuna dönüp sorunları dile getirerek yetkilileri uyarmaya çalışıyorum ancak ne kadar etkili olduğu ya da yazılanların kendilerine ulaşıp ulaşmadığı konusunda endişelerim var. Ayrıca, bunları uygulamak isteyip istemedikleri de şüpheli. Olsun, biz gene de görevimizi yapıp doğru olanı gösterelim de, gerisi onlara kalmış.

Pandemi sürecinde eğitim için yapılanlar ve bulunan çözümler tabii ki acil olarak başvurulan geçici yöntemlerdi. Bunlara söyleyecek sözümüz yok. Benim asıl üzerinde durmak istediklerim, genel aksaklıklar ve çözüm yolları. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1.DERSLİK SAYISININ YETERSİZLİĞİ

Bazı okullarımızda zorunlu olarak ikili öğretim yani sabahçı-öğlenci uygulaması halen sürüyor. Ayrıca özellikle ilkokullarda sınıf mevcutları çok kalabalık. Her iki sorunun çözümü ise ya yeni okullar açarak ya da derslik sayısını artırarak olur. Şu anda, pandemi kısıtlamalarının da kalkmasıyla eğitim- öğretim yeniden kalabalık sınıflarda yapılmaya başlandı. Bu da hem kalitenin düşmesine hem de hastalığın kontrol altına alınması çabalarının etkisiz kalmasına yol açıyor.

2.İMAM HATİP OKULLARININ DURUMU

Bu kadar teşvike rağmen(Bazı okullarda servis ücretleri ve öğle yemeğinin vakıflardan karşılanması gibi) bu okulların öğrenci sayıları hedeflenen ölçüde artmadı. Aileler düz ortaokul ve liseleri daha fazla tercih etmeye devam ediyor. Öyleyse, yanlıştan dönülerek planlama da bu tercihlere yönelik olarak yeniden düzenlenmeli ve öğrenci sayısı 100’ün altına düşen İmam Hatip okulları birleştirilip boşalan okullar düz ortaokula çevrilmelidir. Resmi ortaokullarda sınıflarda okuyan öğrenci sayısı 30-40 iken İmam Hatip Ortaokullarında bu rakam 10’un altına düşmekte. Ayrıca, İmam Hatiplerde öğretmen eksikliği yaşanmazken, düz ortaokul ve liselerde eksiklikler devam ediyor.

3.ÖĞRETMEN DURUMU

Öğretmenler arasındaki atanma, ödüllendirme, ceza, görev dağılımı, vb. konularda açıkça taraflı davranılmakta ve liyakat göz ardı edilmekte. Atamalarda İlim Yayma, İsmailağa, Ensar, vb. tarikat ve cemaatler etkili olmakta, buralarda hazırlanan listelere göre liyakat gözetilmeden atamalar gerçekleştirilmekte. İl dışı atamalar il içinden sonra yapıldığı için, il içi yer değiştirecek öğretmen boş kadro bulamamakta, atanmak istediği yerler il içi atamalar bittikten sonra boşaldığı için onun yerine il dışından çok daha az puanı olanların ataması yapılmakta. Çözümü ise atanma isteyen öğretmenden ön nakil başvurusu alınarak, il içi ve dışı atamaların birlikte yapılması.

Sorumsuzca açılan eğitim fakültelerinin çokluğu giriş puanlarının düşmesine, bu da öğretmen kalitesini düşürerek öğretmenlik vasfı taşıyamayacak kişilerin öğretmen olması sonucunu doğurdu. Çözümü ise bunların sayısını azaltarak puanların yükselmesini sağlamak. Ayrıca, Eğitim fakültelerine öğrenci alımında şu anda uygulanan sistem değiştirilerek, Finlandiya gibi ülkelerde uygulanan ve öğretmen olacak kişilerde aranan özel kriterler bizde de hayata geçirilmelidir.

Eğitim Fakültelerini bitirerek öğretmen olan gençler, eğitimin kalitesiz olması nedeniyle gerekli bilgi, beceri ve karakter özelliklerine sahip olamadan donanımsız bir şekilde mezun olmaktalar. Öğretmenlik; bir hedef değil, ÖSS puanıyla ve zorunlu olarak sahip olunan bir meslek dalı haline geldi. Oysaki eski öğretmen yetiştirme kurumları olan Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri ve hatta birkaç yıl önce kaldırılan Anadolu Öğretmen Liselerinde eğitim gören öğrencilerin birinci amacı öğretmen olmaktı ve Eğitim Psikolojisi, Eğitim Sosyolojisi gibi öğretmenlikle ilgili dersler alıyorlardı. Hiç vakit geçirilmeden İmam-Hatip Okulları benzeri bir uygulama planlanarak Eğitim Fakültelerine öğrenci hazırlamak amacıyla lise, hatta ortaokul düzeyinde öğretmen yetiştirme amaçlı okullar açılıp, gençlerin küçük yaşlarda öğretmen olmayı hedefleyerek bunun eğitimini almaları sağlanmalıdır.

Öğretmenin arkasında olup onu destekleyerek cesaretlendirmesi gereken devlet, tam tersi bir tutumla karşısına geçerek açığını bulup cezalandırmaya çalışan bir kurum haline dönüştü. Bu nedenle ürkekleşen öğretmen, en küçük bir olumsuzlukta başına geleceklerin endişesini taşıyarak sınıfa giriyor. Çocuğa parmağı dokunsa “bedensel tacizci”, ağzından bir söz çıksa “sözlü tacizci” suçlamalarıyla baş başa kalmamak için pasifize olup etkin öğretmenlik yapamıyor.

Gelecek yazımızda da eğitimin aksayan diğer yönlerine değinip, çözüm önerilerimizi de sunmayı sürdüreceğiz.

DÜŞÜNEN SÖZLER:

•Öğretmenine çoban muamelesi yapan bir toplum, koyun yetiştirmeye mahkûmdur. CELAL KODAMANOĞLU

•Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir meslek tanımıyorum. DİYOJEN

•Heykeltıraş mermere ne ise; öğretmen de çocuğa odur. ADDİSON

•Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. ATATÜRK

•İşleriniz iyi gidiyorsa eğitim bütçenizi iki katına çıkarın, işleriniz kötü gidiyorsa dört katına. PETERS