Bazılarımızın hala yaşatmaya çalıştığı ve çok beğendiğim geleneklerimizden birisi de rastladığımız kişiyi tanımasak bile selam vermemiz. Biz, büyüklerimizden böyle gördük, böyle yetiştirildik, böyle de devam ettiriyoruz. Hatta gittiğimiz yerlerde de aynı geleneği sürdürmeye çalışıyoruz, ama karşıdan cevabını almaya almaya bir süre sonra biz de onlara benzeyip bu güzel geleneği terk etmek zorunda kalıyoruz.

Bu gelenek, günümüzde insan ilişkileri uzmanları tarafından o kadar önem verilip değerlendirilen bir konu ki değerini tahmin bile edemezsiniz. İsterseniz söze İnsan İlişkileri Uzmanı Prof. Dr. Doğan Cücelioğlu’nun bir anısı ile başlayalım:

“Amerika’dan döndüğümde bir holdingin üst düzey yöneticilerine insan ilişkileri ile ilgili seminer vermek için holdingin merkez binasına gittim. Asansör, başka bir kattaydı. Çağırdım ve beklemeye başladım. Bu arada her halinden “ben genel müdürüm” diye bas bas bağıran bir kişi de asansöre binmek için yanıma geldi ve çağırma düğmesine basıldığını görünce karşıma dikilip beklemeye başladı.

Bu gibi durumlarda, Amerika’da sonradan gelen kişi yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip; “Nasılsınız?” der. Siz de; aynı sahte gülümsemeyle “Teşekkür ederim, siz nasılsınız?” gibilerden bir karşılık verirsiniz. Ben de tam bu role soyunurken birden Türkiye’de olduğum aklıma geldi ve ilk hareketi ondan beklemeye başladım. Ama ne yazık ki, karşımda kazık gibi dikilmekten başka bir şey yapmadı. Asansör geldiğinde ikimiz de bindik ve hiç konuşmadan, hatta birbirimize gülümsemeden katlarımızda indik.

Düşünebiliyor musunuz, bir çayırda otlayan ineğin yanına başka bir inek geldiğinde “Mööö” der. Diğer inek de daha hafif bir sesle “Mööö” diye karşılık verir. Sizin anlayacağınız inekler kadar bile olamadık ve “Mööö” demeyi bile beceremiyoruz.

Bir cümle daha ekleyeyim: Bu olayı bir toplantıda anlattığımda ertesi gün gazeteler şöyle bir haberle çıktılar: ‘Prof. Doğan CÜCELİOĞLU konuşması sırasında mööledi ve herkesi kahkahaya boğdu.’”

Bir anı da benden gelsin:

Eski bir tarihte, Ankara’da Gazi Tıp Fakültesi’nde eşimin ameliyatı için ‘hoca farkı’ denilen parayı yatırmak amacıyla veznede kuyruğa girdim. Yatırmam gereken para 675 TL idi. Sırada birkaç kişi kalınca veznedeki o küçük pencereden veznedarı gördüm. Düzgün giyimli, traşlı, belli ki kendine değer veren bakımlı biriydi. Tam o anda beyaz gömleğinin yakasındaki yemek artığını fark ettim. Öğleyin yemekte oraya sıçramış olmalıydı ve aynaya bakmadan görmesi mümkün değildi. Şimdiye kadar da kimse uyarmamış olmalıydı.

Sıra bana gelince söyleyip söylememek arasında gittim geldim ve söylemeye karar verdim. “Sana ne!” diye terslenebilirdim de ama böyle davranacak biri gibi bir izlenim edinmemiştim. Öğretmenlik mesleğim gereği ben de bir yönüyle insan ilişkileri uzmanı sayılırdım. Küçük çantamdan bir kolonyalı mendil çıkarıp elimdeki kâğıdı veznedeki delikten uzatırken onu da birlikte vererek;

-“Beyefendi merhaba; sanırım yakanıza yemek damlamış ve siz farkında olmamışsınız. İsterseniz bununla temizleyebilirsiniz.” dedim.

Önce yüzüme, sonra da elimdeki mendile baktı ve birden panikleyerek:

-“Ciddi misiniz, hani nereye dökülmüş?” deyip ayağa kalkarak küçük odanın kapı arkasına yapıştırdığı minicik aynaya yöneldi ve bakar bakmaz da:

-“Aman Allah’ım, öğleden beri kim bilir kaç kişi beni ayıplamıştır; doğrusu çok utandım.” diyerek mendille lekeyi silmeye başladı. Bu arada da bana teşekkür üstüne teşekkür ediyordu.

Kısa bir süre sonra lekeden çok az bir iz kalmış olarak yerine oturdu ve benim ödemeyi almak için kâğıdımı eline aldı. Kısa bir bakıştan sonra kalemi eline alarak yukarıda doktorun işaret koyduğu yeri iptal edip başka bir yeri işaretledi ve;

-“Borcunuz 425 lira.” dedi.

Ben hayretle yüzüne bakarken de devam etti:

-“Doktorlar, aynı ameliyat için tanıdıksa benim işaretlediğim yere, tanımadıksa senin kâğıtta işaretli yere çarpı koyup gönderirler. Aynı ameliyattır ama ücretleri arasında 250 lira fark vardır.”

Bu kez ben teşekkür ederek 425 lirayı ödeyip vezneden ayrıldığımda, insan ilişkilerimdeki girişimciliğimin cebimde bıraktığı 250 liralık fazlalığı bir elimle tatlı tatlı sıvazlayıp duruyordum.

Bunları niye şimdi yazdım diye sorarsanız; hani Ramazan ayıdır, bu ayın özellikli olduğuna inananlar, insan ilişkilerinde daha bir sıcak ve hoş görülü olmaya çalışırlar da onu bir hatırlatayım dedim.

Ramazanı Şerifiniz hayrola. 

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·      Eskiden sadece kışlar soğuktu; şimdi ise insanlar soğuk, yürekler soğuk. C. Zarifoğlu

·      Birbirinizle tokalaşın. Çünkü tokalaşmak kini yok eder. Cafer-i Sâdık

·      Kim selam vermeden önce konuşursa, cevabını vermeyin. Cafer-i Sâdık

·      Binekli yürüyene, yürüyen durana, az olanlar çok olanlara, küçük büyüğe selâm verir. Hz. Muhammed

·      İnsanların en âcizi duada âciz olan, insanların en cimrisi de selâm vermekte cimri olandır. Hz. Muhammed

·      Bazı insanlar vardır ki selam verirler ve selamlarından is kokusu gelir. Bazıları da vardır ki selam verirler ve onların selamından misk kokusu gelir. Mevlana

·      Selam vermek müstehaptır; almak ise farzdır. Cafer-i Sâdık

·      Neden mi artık, insan ilişkilerinde daha dikkatli olmak zorundayız. Çünkü insanlar iyi biri olmaktan çok iyi biriymiş gibi olmayı öğrenmiş. K. TAZEOĞLU