Dün ülkenin dört bir yanında kadınların sesleri yükseldi. Ve de hak, hukuk, adalet, eşitlik ve genelde demokrasinin sesi oldu. Çünkü dün “Dünya Kadınlar Günü” idi.

ABD’li kadın emekçilerin verdiği kanlı bir kavgayla doğmuştu.

***

Talepleri daha iyi çalışma koşulları idi, 10 saatlik işgünü idi, eşit işe eşit ücret idi.

Ve onlar; “günde 16 saat çalışmaya hayır”, “düşük ücrete hayır”, “insanlık dışı çalışma koşullarına yeter artık” demişlerdi.

ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında çalışan 40 bin kadın emekçiydi.

İşte bu 40 bin dokuma işçisi kadın 8 Mart 1857 günü, haklarını alabilmek için “grev” başlatır.

Ve bu grev, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdikleri savaşın ilk günü olur.

Polis şiddet kullanır. Fabrika işçiler üzerine kilitlenir. Fabrika önüne büyük bir barikat kurulur. Yani bu hareketin bastırılması ve de susturulması istenir.

Ve fabrika ateşe verilir, işçiler dışarı çıkamaz, çıkabilenler de barikatları aşamaz, 120 kadın işçi yanarak can verir, binlerce kadın yaralanır.

Adeta bilerek büyük bir katliam yaşanır.

Ama bu kanlı olay büyük bir infial yaratmış, büyük bir işçi dayanışması doğurmuştur.

ABD kentlerinden, Avrupa’dan Yeni Zelanda’ya kadar destek veren, yükselen işçi eylemleri, o günlere damgasını vurmuştur.

***

İşte bu katliam, “Dünya Kadınlar Günü”nün doğum günü olmuştur.

Almanya Sosyal Demokrat Parti (SDP) önderlerinden devrimci, sosyalist ve aktif bir kadın hakları savunucusu Clara Zetkin, 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen “Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı”nda bu katliamı gündeme getirir.

Ve 8 Mart 1857 günü tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edilir.

16 Aralık 1977 gününde ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 8 Mart, “Dünya Kadınlar Günü” adıyla kabul edilir.

***

Ülkemizde ise:

1921 yılından itibaren küçük toplantılarla, 1975’ten itibaren kitlesel olarak kutlanmış, 12 Eylül darbesiyle yasaklanmış, ama 90’lı yıllardan itibaren daha geniş katılımlarla kutlanır olmuştur.

Ve de başörtüsüyle İslami kimliğin…

Kılık kıyafetiyle İdeolojik kimliğin…

Cinselliğiyle namusun tanımlandığı ülkemizde, kadınlarımızın verdiği kavga, emeğin de ötesinde bir demokrasi kavgasına dönüşmüştür.

Ve hastane duvarlarında “sus” işareti yaparken, “adalet terazisini elinde” tutarken, adaleti, saygıyı, sağlığı temsil ettiği gibi her 8 Mart’ta yükselen kadın sesleri, hem kadın haklarının hem demokrasinin bir sesi olmuştur.

Çünkü 99 yıllık süre içinde demokratik yapısını oluşturamamış, bir hukuk devletini inşa edememiş ülkemizde, her 8 Mart’ta kadın emekçilerin yükselen sesi, başka alanları da içine çeker olmuş, emek kavgasının alanı haklı olarak genişlemiştir.

***

Sonuçta, ülkemizde emek için verilen kavga da yükselen ses:

Kadın haklarının…

Kadına şiddete karşı oluşun…

Taciz ve tecavüze karşı bir duruşun sesi olmuştur.

Ve de her 8 Mart’ta yükselen bu ses:

Çocuk işçiliğine bir karşı oluştur.

Çocuk yaşta evliliğe bir karşı koyuştur.

Cinsiyet ayrımcılığına bir karşı duruştur.

Özet olarak ülkemizde, kadınlarımızın emek için verdikleri kavga, hem emek hem demokrasi kavgasına dönüşür, özgürlüğün ve insan olmanın sesi olmuştur.

Evet, dünya nüfusunun yarısını oluşturan, emek için, demokrasi için onurlu bir kavga veren tüm kadınlarımızın “8 Mart Kadınlar Günü” kutlu olsun.