Köylü adam eşeği dama bağlıyor. Emri yerine getiriyor. Eşeği iyice besliyor. Arpayı yiyen ve suyu içen eşek 2 aya varmadan azıyor. Yanına yanaşılmıyor. Önüne geleni ısırıyor. Arkasına geleni tepiyor. Her tarafından bir ses geliyor. Köylü adam bu durumu zabıtaya haber veriyor. Daha cezanın bitmesine dört ay var. Gelin bu hale çare bulun diyor.

Kontrol memurları köye geliyorlar. Gerçekten eşeğin yanına yanaşılmıyor. Erkek eşek azmış, anırıyor. Tepiniyor, zincir yuları kırmaya çalışıyor. Zabıta amiri eşeğin sahibine bu ne haldir, bu eşek nasıl bu hale geldi deyince, köylü bilge adam taşı gediğine koyuyor: Amirim, bizde bir söz vardır. Kırış eşeğim kırış, edeceğin beş kuruş. Lakin eğer bir kimse arkasını Gazneli Mahmut’a dayarsa, işte böyle zartlar. Sebebi bu, der. Arkasını dayısına dayayan dayılanır. Böylece adamın cezasının geri kalan kısmı bağışlanarak affedilir. Eşeğe çok verip azdırma, az verip ezdirme. Hakkı ne ise onu yap diye tembih ediliyor.

Gazneli Mahmut emri altındakileri zaman zaman olaylarla sınarmış. Onların performasyonlarını, itaatlerini, saygılarını, akıl ve zekalarını ölçmek istermiş.

Bir gün başvezir Ayaz’a, diğer vezirleri ve hizmetlileri huzura çağır diyor. Onları karşısına almış, masasında da su, şerbet, şurup dolu bardaklar var.

Bardağın birisini alıyor bir yudum içip hizmetliye, kır o bardağı diyor. Adam bardağı alıyor, bir iki, üç hizmetli efendim niçin kırdırıyorsunuz diyor. Padişah çekil geri diyor.

Vezirlere emrediyor. Verdiğim bardağı kırın diyor. Vezirler hep bir ağızdan padişah kafayı yedi gibilerinden birbirlerine bakışıp bardakları kırmıyorlar. Gazneli Mahmut veziriazam olan Ayaz’a emir veriyor. Ayaz padişahın uzattığı kır dediği bardakların hepsini kırıyor.

Sonunda padişah Ayaz’a soruyor. Hizmetçiler ve diğer vezirler bardakları kırmadı da sen niçin hepsini kırdın? Ayaz cevaben;

-Efendim, emir demiri keser. Ben emrinizi yerine getirdim.

Gazneli, peki yazık değil mi bu bardaklara deyince,

-Efendim, kırılan bardak olsun, onların hepsinin yerine yenisi gelir. Ama senin kalbin kırılırsa onun tamiri yok. Yeter ki kalbin kırılmasın, der. Böylece padişahın bardakları ne maksatla kırdığını anlamış ve kavramış olur. Padişahın yanındaki itibarını ve saygısını pekiştirmiş olur.

İLGİNÇ VE İBRETLİ BİR OLAY

İnsanlarda adına hırs denen aşırı bir eğilim vardır. Bazı insanlar şekle, bazıları öze, bazıları görünüme, bazıları iltifata, övgüye meraklıdırlar. Bazıları da mala mülke, servete, makam ve mevkiye, bazı kimseler ise şehvete fazla eğilimli olurlar.

Öyle zamanlar olur ki, bu dürtüler insanda kronikleşip aşırı hal alır. İnsanoğlu, kadın veya erkekte bu aşırılıklar karşı konulmaz boyutlara ulaşır. Mal sevdası, mevki sevdası, kadına olan aşırı eğilimler hastalık haline dönüşebilir. Bu kimseler aşırı arzularını tatmin etmek için ellerinde ne kadar çok meşru imkan olsa da illa da daha ilerisini ister, durmaz. O hale gelir ki; pirenin kanı emip emip de doymak bilmediğinden patladığı çatladığı gibi, onlar da o yolda ölümü boylarlar. Sabır, metanet, kanaatten mahrum olanlar direnme gücünü yitirirler. Şeytan ve nefsin süfli emellerine esir olurlar. Bu gibi insanlar makam, mevki ve konumları insanlar katında ne kadar yüksek olsa da itibarlarını düşünmez, bu süfli adi hareketleri düşünmeden yaparlar.

Şimdi anlatacağım hikaye de bu hastalıklardan birisi ve belki de en korkuncu olan şehvet eseri olan -anlatıldığına göre-- İran şehinşahlarından birisi olan Feridun adında bir şaha aittir.

Hikaye şöyle:

Zamanın İran Şahı Feridun, bahçelerin arasından geçen yolda dolaşırken bahçenin birinde son derece güzel hasna, müstesna bir hanım görür ve kadının gıyabında ona aşık olur, tutulur. Aklını o güzel kadına takar. Gece-gündüz aklı onunladır. Muhasiperini çağırır, bu kadının kendisine getirilmesini emreder. Adamları şaha, sen koskoca İran devletinin şahısın, bu kadın evli, nikahlı, namuslu bir kadındır. İran güzelleri ile meşhur bir memlekettir. Arayıp bekar olanını bulalım, sarayda sayılamayacak kadar cariyen var. Takma aklını bu kadına derler, fayda etmez. Çünkü şeytan ve nefis şehvet zehrini Feridun’a akıtmıştır.

Bu kadını elde etmek için çare bulun, der. Adamları eğer biz bu hanımı zorla getirirsek, sizin halk nazarında itibarınız sıfıra düşer. Hileli bir yol bulup bu kadının kocasını yok edersek, o zaman bu işin yolu açılır derler ve araştırırlar. Kadının kocası o beldenin meşhur marangozudur. Ona yapamayacağı bir iş teklif edelim. Sonunda da onu idama mahkum edelim gibi bir tuzak hazırlarlar.

Adamı saraya çağırırlar. Ona sen bu beldenin en meşhur marangozuymuşsun. Bize bir hafta içinde öd ağacından (sert bir ağaç) 40 tane işlemeli sandık yapacaksın. Bütün çıraklarını kalfalarını çağır bu işi bir hafta içinde yapacaksın. Eğer yapamazsan sekizinci gün padişahın emrine muhalefetten boynun vurulacaktır derler.

Bırak bu müddet içinde 40 sandık yapmayı, (işlemeli ve süslemeli, sert katı bir ağaçtan bir de...) bir haftada bir kişi bir sandığı bile yapamaz dese de karar verilir.

Zavallı marangoz gözyaşları içinde evine gelir. Olayı güzel, masum, namuslu hanımına anlatır ve bu işin içinde bir iş var ve sonu ölüm. Hanımı teselli etse de marangoz sükûn bulmaz. Hanımım benim idam kararım verilmiştir. Bir hafta ömrüm kaldı. Bu bir haftayı ikimiz ayrılmadan geçirelim, bari ahiretimizi kurtaralım der. Güzel olduğu kadar akıllı da olan hanım, kocasını teselli ederek, beyim, eşim, bu yaşına gelinceye kadar sen hiç kimseye zulüm ettin mi, hayır. Kimsenin malına canına, namusuna göz diktin mi, hayır, der.

Öyle ise bu bir haftayı ulu Allah’a dua ile havale edelim der ve bir hafta gözyaşı ile geçer. Marangoz ölümüme üç gün kaldı, iki gün, bir gün, beş saat, üç saat, bir saat diyordu. Derken bir hafta bitti. O anda kapı çalındı. Marangoz hanımına sarılıp helallik diledi. Bu arada bacaklarının bağı çözüldü ve yere yığıldı. Hanımı kapıyı açtı; saraydan bir görevli... Marangoz, sandıklar hazır değil yapamadım diye bağırdı. Gelen memur da ona, bırak şimdi sandıkları, acele buraya gel. Padişah öldü. Yerine geçen kişi İran şahı oldu. Onun emri acele bir tabut... Eski şaha bir tabut lazım. Onun için geldim. Yeni şahın emri budur, deyince, marangozun dizlerine can geldi. Marangozun hanımı, fesüphanallah, tebarekellah, masumların yardımcısıdır Hz. Allah diye bağırır.

Evet sayın okuyucu; Hak tecelli eyleyince her işi asan eder, halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder.

ve Allah’ın mazlum ve masum kullarına tuzak kuranlara Allah da onlara daha çetin tuzak kurar (Ayet, Enfal 30) De ki Ya Muhammet SAV. Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla zarar veremez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler ancak Allah’a inanmalı, ona dayanmalı ve ona güvenmelidir. Yani tevekkül etmelidir. Sebebine sarılarak neticeyi ulu Allah’a havale etmeli, işi ehline bırakmalıdır. (Tevbe 51. ayet) Allah naçarların zararına dayanamaz. Dualarını asla geri çevirmez.

(Sürecek)