İmam-ı Azam Emevilerin ehli beyte olan husumetlerine, dehrilerin inkarcıların sapık fikirleri ile mücadele etmiş, İslam inancını, nakil ve akıl yoluyla savunmuş, Allah’ın insanlığa gönderdiği ender alimlerden birisidir. Belki de birincisidir. Ahireti, kıyameti, dirilmeyi, inkar eden birisi ile olan mücadelesi meşhurdur. Onu arzediyorum:

Bağdat’ta inkarcı bir dehri, kalabalık bir topluluğa bir kürsü üstünde konuşma yapıyor. Konuşması, ahiretin inkarı ile ilgili. İmam-ı Azam hizretleri ise küçük bir çocuk. Belki bluğ çağında, ama ilimle meşgul dahi bir çocuk olarak dehriyi dinliyor ve onun düşüncelerine itiraz ediyor. Halkın huzurunda dehri ile imtihana, sınava tutuşuyor. İmam-ı Azam hazretleri kendilerini dinleyen halkın huzurunda yarın bu meydanda buluşup ahiretin varlığını akıl ve mantıkla isbat edeceğim diyor. Ertesi gün de ve belirtilen vakitte halk büyük bir heyecanla toplanıp bekleşiyorlar. Dehri, ahireti inkar eden ve sözleri ile halkı inkara sevkeden inkarcı kişi de bekliyor. İmam-ı Azam kasıtlı olarak toplantı yerine bir müddet geç geliyor. Dehri halka hitaben bu adam yalancıdır. Sözünde durmadı. Örneğin 2 saat geç geldi, diyor. Halk sebebini soralım bakalım belki bir mazereti olabilir, diyorlar. Dehri İmam-ı Azam’a soruyor: Neden söz verdiğin halde toplantı mahalline zamanında gelmedin, diyor. İmam-ı Azam halka ve dehriye hitaben, “Benim evim Dicle nehrinin öbür tarafındadır. (Bağdat’tan Dicle nehri geçer. Abbasi halifesi Harun Reşit zamanında dillere destan, bin bir gece masallarına sahne olmuş bir manzaralı semt o zaman) Ben evimden Dicle nehrine geldim. Beni nehrin öbür tarafına, yani Bağdat tarafına geçirecek olan kayık yok. Irmak almış götürmüş. Ben nehrin bu yüzünde kaldım. Bu arada şöyle bir olay oldu. Nehrin kıyısına ağaç fidanları kendiliğinden dikildi. Bir anda büyüdüler. Sonra benim arzum üzerine kendiliğinden kesilip tahta hızar haline geldiler. Bana kayık oldular. Ben de bu kayığa binerek nehrin öbür tarafı, yani bu tarafına geçtim. Bu arada iki saat geciktim. Özür dilerim” deyince, halk ve dehri gülmeye başladılar. İmam-ı Azam hazretleri, neden gülüyorsunuz, hadise bu deyince, dehri ben size demedim mi bu deli, yalancı, hiç ağaçlar kendi kendilerine dikilir, büyür, kesilir, kalas, kalın tahta olur, sonra ustasız kayık haline gelir mi, bu ne saçmalıktır diye bağırınca, İmam-ı Azam hazretleri taşı gediğine koyuyor. Ey budala dehri, basit bir olay ki bir ağaç kendi kendine dikilip bir anda büyük bir ağaç haline gelip sonra kendiliğinden kayık haline gelemiyor da, bu koskoca kainat ay yıldız, güneş, gezegenler, dünya nasıl tesadüfen kendiliğinden olabiliyor? Böyle saçmalık olur mu. İşte bu koskoca uçsuz-bucaksız fezayı kainatı yaratan Allah buna bir son verecek ve kıyamet denen korkunç olay bizleri ölüm nedeni ile ahirete taşıyacaktır ve herkes orada bu dünyada ettiklerinin karşılığını görecektir. Der.

O zaman dehri Hz. İmam-ı Azam’a, Şu anda senin rabbin ne iş yapar ve nerededir. Niçin görünmez. Bana cevap ver, deyince, İmam-ı Azam, sen kürsüden in ve beni oraya çıkar, cevap vereyim, der ve İmam-ı Azam kürsüye çıkar ve dehriye şöyle cevap verir; “Şu anda benim rabbim kainatı yoktan var eden, yaratan, yaşatan, öldürüp dirilten, kainatı sonsuz kudreti ile yönetendir. Şu anda da sizin gibi Allah’ın bunca nimetlerini yiyip sonra onu inkar eden bir münkiri kürsüden indirip benim gibi bir çocuğu kürsüye çıkarmakla meşguldür. Neden görünmez, çünkü yaratılanlar, yaratanın eşidi değillerdir. Aynı özellikleri taşımazlar. Yani yüce Allah’ı görecek gözün kudreti, onu görecek kudrette yaratılmamıştır. Bırakın yüce Allah’ı görmeyi, bizim gözlerimiz kapının arkasında kimin olduğunu bile göremez. Her görünmeyen yok değildir. Ancak bize görecek güç verilmemiştir. Suyun içine şeker katarsınız, şeker suda erir, suda görünmez. Ama tadı ile onu anlarız. Sütün içinde yağ vardır. Elimizle biliriz. Suya yoğurt koyarsak ayran olur, biz ona su demeyiz. Çünkü rengi beyazdır. Ama aslı sudur. Onu gözümüz ayrandan ayırıp göremez. Daha mantıklısı, sağlıklı bir insanın aklı var mıdır? Evet onda şüphe var mı. Aklı olmayana deli derler. Peki bana aklınızı gösterebilir misiniz. Hayır. Peki, kul kulun aklını göremezken, kullar yüce Allah’ı nasıl görebilir. Ancak eserleri ile kudretinin delilleri ile onu tanır, der. Ve bu açıklamalar üzerine dehri halkın huzurunda iman eder, iman ve inanç şerefine kavuşur. Bunun gibi onlarca olayla ahiretin varlığı deneylerle kanıtlanmıştır.

(SÜRECEK)