İNSANIN AKLI VARDIR, AMA GÖRÜNMEZ,
YÜCE ALLAH DA GÖRÜNMEZ AMA BİLİNİR
Bir gün bir Dehri-tabiatcı (her şeyin kendi kendine olduğunu savunan ateist filozof, felsefeci, aklın dışında hiçbir şeyi kabul etmeyen) halkı başına toplamış, dini inkar ederek dinsizliği savunuyordu. İmam-ı Azam da 8-10 yaşlarında çocuktu ve o toplumun içinde Dehri’nin sözlerini dinliyordu ve Dehri halka hitab ediyor, Allah’ı inkar ediyor, görünenin dışında görünmeyen hiçbir varlığı kabul etmiyordu. Kainat kendiliğinden oluvermiştir diyordu. Ebu Hanife hazretleri, bir çocuk Dehri’nin yanına yaklaştı ve Dehri’ye sözlerinin doğru olmadığını, akılla isbat etmesini, değilse Dehri’nin yalancı olduğunu, Dehri’nin delili olan akılla isbat edeceğini ilan etti. Bütün halk pür dikkat olayı seyrediyordu.
Dehri ile İmam-ı Azam kürsüye çıktılar:
Dehri, İmam’a sordu. Allah varsa göster?
Çocuk durumunda olan İmam-ı Azam Dehriye “Dikkatle dinle, her görünmeyen şey yok demek değildir. Eseri olanın müessiri vardır. Hem mevcudat, meşhudattan, yani mevcut olan görünenden ibaret değildir. Birçok varlık mevcut olduğu halde görünmez. İnsan akıllı bir varlıktır. Aklının varlığı mevcuttur. Ama meşhud değildir. Yani akıl vardır ama görünmez. Elle tutulmaz. Ayran içinde su, süt içinde yağ görünmez. Ama elimizi süte sokarsak yağın varlığını biliriz. Savt, sesler, ortalıkta havada birçok sesler mevcuttur. Ne görünür ne duyulur. Ama bazı hayvanlar, mesela köpek, sesleri insandan on kat daha fazla duyar. Amaya (köre) sorsan ışık nedir bilmez. Işık yok der. Şu gördüğümüz kainat ta bir eserdir. Onun bir yapıcısı, yaratıcısı vardır. Müessirsiz eser olmaz. Ortada bir sanat eseri varsa bunu yapan mutlaka bir sanatkar, ressam vardır .Yoksa tablo, resim kendiliğinden olmaz.”
O zaman kalabalık topluluğun içinde bunları dinleyen inkarcı Dehri, feylesof küçük imama “Bu tabiatın yaratıldığını isbat et” der. İmam-ı Azam “Bana müsade edin, eve gidip geleyim” der. Oradan ayrılır. Bir müddet gelmez. Neden sonra çıkıp gelir. Sorarlar, niçin geciktin. O da der ki; “Benim evim Bağdat’ta, Dicle nehrinin öbür tarafında, kayıkla geçilip geliniyor. Eve vardım, çarşıdan aldığım ağaç tohumlarını bahçeye ektim, onları suladım, büyüttüm. Ağaç oldular, ağaçları kestim. Tahta yaptım, kalas yaptım. Nehrin (Dicle’nin) kıyısına getirdim. Kayık yaptım. Kayıkla bu karşıya geçtim. Ancak geldim” der.
Halk ve Dehri gülüşürler. Dehri İmam-ı Azam’ı küçük düşürmek için bütün bunlar bir saat içinde kendiliğinden mi oldu, diye sorar. İmam-ı Azam hazretleri, “Evet, oluverdi” der. Bu saçmalık, nasıl olur böyle bir şey olmaz deyince;
“Bu kadar basit bir iş kendiliğinden olmuyor da bu eşsiz, uçsuz bucaksız kainat nasıl kendiliğinden olur. Bu kainatın yaratıcısı vardır. O da Hz. Allah’tır. İşte ulu Allah budur; görünmez, bilinir. Çünkü onu görecek göz kavrayacak kadar güçlü akıl yaratılmadı. Herkesin her şeyi bilmesi, görmesi aynı oranda olmadığı gibi her göz de Allah’ı göremez. Ama onu varlığından biliriz. Akıllara durgunluk veren tabiat nizamından biliriz. 7 kat göğün direksiz duruşundan, gece ile gündüzün milyonlarca senedir şaşmadan peşpeşe gelişinden, aylardan, mevsimlerden, Ay’dan, Güneş’ten, yıldızlardan, yaratılanların akılları durduran işleyişinden, bunları yöneten ulu varlığın, mevcudiyetini buluruz ve biliriz.”
Bunun üzerine Dehri –inkarcı- kürsüye çıkar. “Ey çocuk, madem ki rabbin Allah vardır. Şu anda nerede ve ne iş görür” der. Bunun üzerine İmam-ı Azam Dehri’ye “Sen kürsüden in, ben oraya çıkayım, söyleyeyim” der. Kürsüye çıkar, binlerce kişiden oluşan topluluğa “Ulu Allah ne yerdedir, ne göktedir. O bu kainata sığmaz. O inananların kalbindedir. Kainata sığmayan Allah müminin kalbine sığar. Şimdi ne ile meşguldur. O daima faalün lima yürid, der. Bir salise bile durmaz. Çalışır, kainatı yönetir. Şu anda da (Dehri’yi küçük düşürmek yalancılığını ortaya koymak için) senin gibi bir inkarcıyı bu kadar coşkulu bir kalabalığın karşısında rezil etmek için seni kürsüden indirip benim gibi bir çocuğu kürsüye çıkarmakla meşgul, der ve böylece “her şey kendiliğinden oluyor, tabiat yapıyor” diyen ateist inkarcı Dehri denen filozofu halkın huzurunda alt eder.
SÜRECEK