HER GÜNÜM BİR ÖNCEKİNDEN DAHA İYİ
OLMALI DİYE NEFSİMİZİ TERBİYE EDELİM

Aşk eri, Allah aşıkı Mevlana hazretleri işin bu yönünü ele alarak tam bir iman teslimiyeti ile diyor ki;
Ey safi, ey nefsini Allah’a adamış kişi, her zahmet ve mihnet (çile) bela ve afet ki sana alemi aladan (yüce alemden) gelir ve bir kimsenin sebebiyle hakkın iradesiyle sana ulaşır. “Kul küllün min indillah” Herşey Allah’tandır ayeti ile olmaktadır. Tedbirini al. Kazaya rıza esastır. Dosttan gelen nimete razısın da, ondan gelen eleme niçin tahammül etmiyorsun. Yaratılmışsın, bu dünyaya gelmişsin, sengi kazaya, kaza taşı başına düşerse isyan etme. Harbe giren ya şehit ya da gazidir. Harbe iştirakla bu ikisinden birine razı olmuşsun demektir. Öyle ise itirazın nedendir. Dünya da böyledir. Madem ki dünyaya gelmişsin, buranın kanunları dışında olamazsın. Çünkü burası ne cennettir ve ne de cehennem. İkisinin harman edilmiş şeklidir. Kolaylıkla zorluk acı ile tatlı, elem kederle sefa vs hepsi beraberdirler. Sen de bunlara muhatapsın. Herbirini alıp kendini iyiliğe ve kötülüğe karşı hazırlıklı bulundur, diyor Mevlana hazretleri.
Şüphe yok ki, bir kimsenin bir bela ve musibete düçar olması, bir hikmet ve bir sebep iledir. Sebepsiz ölüm yoktur. Sebepsiz olay yoktur. Manen pek yüksek seviyede olan veliler hariç pek çoğumuzun müstehak olduğumuz takdirde karşılaşacağımız keyfiyetlerdir bunlar. Bu bela ve musibetlerin çoğu cehaletimiz, bilgisizliğimiz, kendi kusurumuz nedeni ile başımıza gelirler. Temel esastır ki cins cinsi çeker. Bizim kötü tavır ve ahlakımız belayı, mıknatısın demiri çektiği gibi çeker. O zaman cenabı hak da o musibeti o kimseye gönderir. Böylece hayra yönelen hayra, şerre yönelen şerre ulaşır. Demek ki nefsimizi bir önceki günümden bir sonraki günüm daha iyi olmalı tecrübesi ile hareket edilmelidir. Nefsin ıslahı budur. Buna rağmen bela ve musibetsiz bir dünya mümkün değildir. Bu deprem, zelzele gibi bir şeydir. Tabiidir. Ne kadar çok tedbir alırsak, zararını o kadar azaltırız. Tedbirsizlik belayı çoğaltır.
Allah’ın rahmeti her zaman gazabından binlerce kez büyüktür. “Vesiat rahmeti ala gadabi” Arapça ifadesidir. Hadisi kutsinin faili hakiki, gerçekten işi yaratan Allah’tır. Bizim yanılgımız başımıza gelen bela, kaza, hastalık zararları aletlerden ve sebeplerden biliyor, faili hakiki olan Allah’ı unutuyoruz. Çünkü ulu Allah azgın kişi ve zalimleri ıslah için çok çeşitli musibetleri tarihin akışı içinde gönderdiğini onlarca ayetinde yer ve zaman göstererek bize bildiriyor. Ad kavmi, Semut kavmi, Lut kavmi, Lut gölü deniz seviyesinden 400 metre daha derindedir. Lutilerin homoseksüellerin kadınları bırakıp erkeklerle cinsi ilişki kuran sapık kavmin yere batırıldığı göldür. Bu gerçekler de ortadadır.
Bu durumda iki mesele ortaya çıkıyor;
1.si; kendi hata, suç ve kusurumuzu görmemek.
2.si ise; sebeplere takılıp kalıp asıl müsebbibe erişememek.
Birinci meselede, büyük Mevlana der ki; Ey güzel kimse! Bir başka vücudu aynasında kendi kötü huylarını ve kabahatlarını gördüğün vakitte o kabahati ve kötülüğü gördüğüne isnat etme. Eğer böyle yaparsan -ona- “mümin müminin aynasıdır” mucibince manada kendi nakşına vurmuş olursun. Çünkü aynada görünen kendi suretindir. Ayna kendine verilen sureti aksettirir.
Mevlana hazretleri, bela ve musibetlerin insan nefsinde bulunan haset, fesat, iki yüzlülük, çekememezlik gibi ahlaki zaaflar bela ve musibetleri kendimize çeken etkenlerdir. Bunlardan kurtulmadan kötülüklerin üzerimize gelmesinden kurtulamayız. İyi ahlak ve meziyetlerin iyilikleri bize çektikleri gibi, kötü huylarımız da kötülükleri üzerimize çeken mıknatıslardır.
Hz. Mevlana’nın tesbiti budur. İkinci meseleye gelince asıl müsebbib sebepleri yaratan Allah’tır meselesi. Şifayı Allah verir. Allah’tan kuluna bir musibet isabet ederse Allah kulunu yalnız bırakmaz, ona yardım eder. Kişiyi o beladan kurtarır. Ayrıca kulun bela ve musibetler karşısındaki sabır, metanet ve Allah’tan gelene rızasına bakarak onu mükafatlandırır. SÜRECEK