-Test ile tost arasına sıkıştırılmış bir öğrenci gençlik…

-Sürekli seçim kazanan sağ iktidarlar, sürekli seçim kaybeden sol muhalefet

-Sosyal medyada adalet aramak zorunda bırakılmış bir toplum

-Atatürk ve Abdülhamit arasına sıkıştırılmış bir cumhuriyet

-Ülkeyi açık ve kapalı cezaevine çeviren, on binlerce insanın işkenceden geçirildiği, binlerce insanın bedenen yok edildiği 12 Eylül darbesinin liderini, % 92 oyla Cumhurbaşkanı yapan bir toplum

Ve de darbenin liderini Cumhurbaşkanı yapmak için oy veren sağcı-solcu, Alevi-Sünni, Türk-Kürt, laik-muhafazakâr, yani tüm toplum

Ve halen darbe anayasası ile yönetilen bir devlet ve de tüm kusurlarına karşın asla özeleştiri yapmayan bir siyaset, bir toplum

***

Ayrıca İmam-Hatip’le Köy Enstitüsü arasına sıkıştırılmış kültürel bir doku ve bilim üretemeyen bir eğitim…

Nitekim bugün 7 milyonu İsrail'de yaşayan ve dünyadaki toplam nüfusu 14 milyon olan Yahudilerin Nobel Bilim Ödülü 104 iken, 85 milyon nüfusa karşılık ancak 1 bilim ödülü alan Türkiye

Daha genelde ise 57 devletten oluşan ve Aziz Sancar'la birlikte ancak 3 bilim ödülü alabilmiş 1 milyar 700 milyonluk İslam dünyası

***

Halen Atatürk’ü anlatamayan ya da anlayamayan bir toplum…

Nitekim tam 100 yıl oldu; ne cumhuriyet anlatılabildi bu ülkede ne de cumhuriyeti kuranlar.

Ve de 100 yıldır ne Atatürk anlatılabildi bu ülkede ne de Atatürkçülük.

Üstelik Atatürk’ü yazmayan, anlatmayan yazar kalmadı. Heykeli dikilmedik, büstü konulmadık, resimleri asılmadık yer kalmadı.

Şiirler yazıldı, köşeler yapıldı, rozetler dağıtıldı onun için. Ama anlatılamadı Atatürk, anlatılamadı Atatürkçülük yani Kemalizm.

Ve de tam 100 yıldır laiklik de anlatılamaz oldu bu ülkede.

***

Neredeyse sonradan görme bir toplum olundu.

Yol ortasında telefonla geyik muhabbeti yapan, özellikle de çok aranan kişi imajı vermeyi çok seven...

Otobüs içinde bile telefonla konuşmaya bayılan, yolcuları rahatsız ettiğini asla düşünmeyen

Ve de konferanslarda, panellerde cep telefonunu hep açık tutan,  parti başkanlarının ve daire müdürlerinin elinden telefonu hiç düşmeyen bir toplum... 

Zaten bu nedenle Alexander Graham Bell, “Eğer telefonu Türklerin kullanacağını bilseydim icat etmezdim” demiş!!!

***

Elbette sağcılık-solculuk anlayışı da ilginçtir bu toplumun.

Köyüne göre sağcıdır, köyüne göre solcudur bu toplum. 

Alevi ise % 80’i solcu, Sünni ise % 80’i sağcıdır. Yani bu toplumda sağcılık-solculuk siyaset bilimiyle, sosyolojik değerlerle asla uyuşmaz.

Öyle ki; ilericilik rakı içmeye, gericilik namaz kılmaya indirgenmiştir.

Askerin anayasal sisteme müdahalesi ve darbeler bile siyasal bakışa göre değişir olmuştur. Yani sağa göre darbe, sola göre değildir; sola göre darbe, sağa göre değildir.

***

Siyasetçilerimiz de çok ilginçtir.

Tam bağımsız Türkiye derler ama ABD'nin, AB'nin, NATO'nun dayatmalarına hayır diyemezler.

Seçilene kadar halkın bulunmaz dostu, seçildikten sonra sermayenin dostu olurlar.

TÜSİAD gibi sermaye örgütlerinin karşısında kuzu, emekçi sendikalarının karşısında aslan olurlar.

Halkımız da tuhaftır bizim:

Takım tutar gibi parti tutarlar. Partisinin görüşlerinin mutlak doğruluğuna inanırlar.

Siyasetçiler futbolcu transferi gibi parti değiştirse bile, halkımız siyasi adresini hiç değiştirmez. Bu nedenle bir arkadaşımız, "Hâkim veraset ilâmını eksik yazıyor, partisini yazmayı unutuyor" demişti.

Elbette ülkemiz aydınları da tuhaftır:  

-Türkiye'nin değişen sosyolojisini hiç analiz etmezler.

-Türk toplumunun ve kentlerin değişen dokusunu, bunun siyasete yansımasını anlamaya çalışmazlar.

-Tüm olayları, eğilim duyduğu siyasete kazanım sağlayacak biçimde yorumlarlar.

-Eğilim duyduğu partiye oy vermeyenlere ise göbeğini kaşıyanlar derler, bidon kafalı derler.

İşte tüm bu nedenlerle ünlü Fransız tarihçi Albert Sorel, “Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler” demiştir.