CHP'de yine kılıçlar çekildi. Bir süredir kınında duran kılıçlar tekrar çıkarıldı. 26 Şubat'ta bir kurultay, arkasından ikinci kurultay. Ama bu kez kavga CHP'nin geleceğini belirleyecek görüntüler vermekte.

Önce Baykal tasfiye edilmişti. Sonra tasfiye edenler tasfiye edilmişti. Kılıçdaroğlu ile partiye bir canlılık getirilmişti. Partide bir sinerji, büyük bir coşku oluşmuştu. Ve de büyük umutlar beklenir olmuştu.

Ama yine de referandumda ve genel seçimlerde umulan olmadı. Bir Mesih gibi sunulan Kılıçdaroğlu'na rağmen beklenen başarı bulunamadı.

Peki, bu başarısızlık Kılıçdaroğlu'nda mı, Baykal'da mı, teşkilatta mı? Bu soruya verilecek cevap hem evet, hem hayır.

Liderler mutlaka önemli, hele de bizim gibi ülkelerde çok önemli. Teşkilat daha da önemli. Ama sanırım başarısızlığın asıl nedeni bunların dışında. Sanki CHP bu toplumla bir doku uyuşmazlığı yaşamakta.

Her söyleminde emekten, demokrasiden, lâiklikten, özgürlükten; sosyal devletten ve sosyal adaletten bahseden bir parti, halktan yeterli desteği alamamakta. İşte bunun nedeni, sanırım partinin kendini yenileyemeyen dokusunda olsa gerek.

Çünkü kuruluş döneminde, devletin resmi kodları CHP'nin dokusunu oluştururken halkın dokusu farklı idi. Halkın dokusu yüzlerce yılın geleneklerine, göreneklerine ve daha da önemlisi inançlarına dayalı idi.

Devleti kutsayan, halkın devlet için var olduğu, kurucu ideolojinin asla tartışılamayacağı şeklindeki değerler CHP'nin ana ekseni oldu.

Toplumun laikleşmesi, modernleştirilmesi, cumhuriyet reflekslerinin güçlendirilmesi ise CHP'nin ana kodları oldu. Elbette bu değerler evrensel değerlerdi. Ancak bu değerlerin oluşturuluş ve sunuluş süreci, toplum üzerinde bir baskı aracı gibi algılanır oldu.

600 Yılının 400 yılını hilâfetle geçirmiş bir toplum yapısının, 500 yıl önce rönesansını yaşamış Batı toplumunun değerleri ile bire bir örtüşmesi elbette zordu. Cumhuriyeti kuranlar bu zoru göze almıştı. Doğal olarak büyük itirazlarla karşılaşıldı. Süreç içinde bu itirazlar, CHP'ye karşı bir siyasi ifadeye dönüştü.

CHP'de ise, Cumhuriyeti koruma anlamında siyasi olarak daha devletçi bir refleks gelişti. Bu refleks, CHP'nin toplumla yaşadığı doku uyuşmazlığını besler oldu.

Ayrıca lâiklik gibi ana kodların, sözlü ifadelerde İslâm'ı hırpalayan bir dil gibi algılanır oluşu, bu doku uyuşmazlığını daha da besler oldu.

İşte bu doku uyuşmazlığı, ilk kez "Ortanın Solu" ifadesiyle Ecevit'in partinin başına geçmesiyle biraz değişir ve yumuşar oldu. Halkçı ifadelerle halkı ön plana çıkaran, halkın damarına seslenen, devletin halk üzerindeki baskısını eleştiren bir dil kullanan Ecevit, sonunda 1977 seçimlerinde halkın % 42 desteğini aldı.

Ancak Kılıçdaroğlu, Ecevit gibi parti içinde yeni bir söylemin kavgasını vererek çıkmadı. Partide yönetim değişikliği isteyen bir iradenin ürünü idi.

Daha da önemlisi, 12 Eylül darbesinden sonra "Siyasal İslâm ve Kürt Siyasal Hareketi" yükselişe geçti. Bunun nedeni, emek eksenli siyasetlerin tasfiye edilmiş ya da susturulmuş olmasıydı.

İşte, yükselişe geçen bu hareketler Resmi ideolojiyi sarstı. Resmi ideolojiyi ana ekseni kabul eden CHP'yi daha da sarstı. Üstelik bu hareketler, toplumun geleneksel dokusuyla da örtüşüyordu.

Kentlerin değişen sosyal dokusu, yükselen "Siyasal İslâm", "Kürt Siyasal Hareketi" ve buna eklenen "Küresel Sermaye"nin ülkeye yansıyan politikaları karşısında CHP ve diğer bir kısım partiler yeni bir siyaset üretemediler. Daha doğrusu bu gelişmeleri okuyamadılar.

Sonuçta sağdaki partiler bir bir yok oldu. Soldaki partiler de bir büyüme gösteremedi. Giderek halk desteğini kaybettiler. İktidarın sürekli büyüdüğü, muhalefetin sürekli küçüldüğü anlatımı çok zor bir siyasi fotoğraf ortaya çıktı.

İşte, CHP'nin içinden çıkmak zorunda olduğu fotoğraf budur. Ve bugün siyasi olarak devletçi refleksleri yüksek olan kesimle, bu refleksleri yumuşatarak halkla buluşmak isteyen kesim karşı karşıya gelmiştir.

Ya biri diğerini yok edecek ya yollar ayrılacaktır. Ya da bunları tekrar bir arada tutabilen yeni bir liderlik oluşturulacaktır. Öyle görülüyor ki, Baykal'ı tasfiye eden, tasfiye edenleri tasfiye eden irade yine devrededir.

Artık şu gerçek özellikle görülmelidir: Ecevit dönemi hariç, uygulanan siyasetle "Sosyal Demokrat" siyasetin temsilcisi CHP halkla buluşamamıştır. Bugün Orta Anadolu'nun, Doğu Anadolu'nun, yani genelde muhafazakâr Anadolu halkının ve Kürt kökenli yurttaşlarımızın desteğini kaybetmiştir.

Oysaki bu ülkenin, iktidara talip olabilecek güçlü bir muhalefete ihtiyacı vardır. Ve bu muhalefeti, "Sosyal Demokrat"lar oluşturmak zorundadır. Bu kaçınılmaz bir zorunluluktur. Hele de emperyal politikaların Türkiye'yi Ortadoğu bataklığına çekmeye çalıştığı şu dönemde daha da bir zorunluluktur.

Bunun için CHP, toplumla buluşamama nedenlerini ve resmi devlet partisi görünümünü daha reel olarak irdelemeli, tıkanmış siyasetinin önünü açmalıdır. Yani ezberini biraz bozmalıdır.

Galiba bu kez bu kurultaylar, siyasi tıkanmışlığın önünü açabilecek yeni bir kimlik oluşturmanın dönüm noktası olacaktır. Ve de olmalıdır...