Rahmetli M.Ali Birand, “Bu coğrafya, sadece Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir coğrafyadır” dedi, yer yerinden oynadı.

Birand, aslında doğru söylemiş idi, ama lafın sonunu getirmediği ya da getiremediği için yanlış anlaşıldı.

Şunu söylemek istemişti Birand, “Bu coğrafya, stratejik açıdan, doğal kaynakları açısından öyle bir konumdadır ki; tüm dünyanın eli, kolu, gözü… bu coğrafyanın üzerindedir. Güçlü olmazsak, güçlü durmazsak, yaşatmazlar bizi… bölüp, parçalarlar…”

Geçtiğimiz Çarşamba günü yayımlanan, 29 Aralık 2021 tarihli “Bu coğrafya üzerinde uçuşan haritalar” adlı yazımda bunları anlatmaya çalıştım.

* * *

Küresel güçlerin elleri ve kolları, 1900’lü yılların başından beri bu coğrafya üzerindedir.

Tüm amaç, Arapları, özellikle de Kürtleri ve Ermenileri kullanarak, Türkleri dar bir alana hapsetmek ve hatta mümkünse Orta Asya’ya sürmektir…

O haritalar, bu nedenlerle uçuşuyor sağda solda…

Devrin iktidarları ya da kanaat(!) önderleri(!), o nedenle sık sık Amerika’ya çağırılıyor, ya da (günü geldiğinde kullanılmak üzere) o nedenle Amerika’da yaşatılıyor ya da iskân ettiriliyor.

Açılımcı, saçılımcı yazarlar, Soroz benzeri vakıflar tarafından, o nedenle akçalanıyor.

* * *

Büyük devletlerin, büyük ulusların, büyük hainleri olur.

de olmuştur.

Bu hainler dün de vardı, bugün de var.

Neler neler gördü bu ulus, nelere tanık oldu bu coğrafya…

Yarım asırlık Osmanlı’nın, büyüklüğüyle bağdaşmayacak bir sürede nasıl çöktüğünü, nasıl çökertildiğini gördü bu coğrafyanın insanı.

temelleri, daha o günlerden, Kürt Şerif Paşa gibi, Ermeni Boghos Nubar Paşa… gibi zavallılar kullanılarak atıldı.

Koca İmparatorluk, 1912’li yıllarda, Amerikan Başkanı Thomas Wilson’un çizdiği haritalarla parça parça edilirken, (yoktan var edilmiş) bir Kürdistan’ın, bir Ermenistan’ın, sınırlarımız içersine, nasıl yerleştirdiğini gördü bu insanlar.

Bu coğrafyanın insanı, Birinci Dünya Savaşı sonrası, ülke topraklarının, batan geminin malları gibi nasıl kapışıldığını gördü.

Lozan’a karşın; Sevr Anlaşmasından, günümüzün Büyük Ortadoğu Projesine kadar geçen süre içersinde, nice dayatmaları, nice nice yerine getirilmesi mümkün olmayan istekleri ve istemleri gördü.

Maksatlı Batı, dilediği zaman Ermeni kartını, dilediği zaman Kürt kartını kullandı. Bu kartlar; Maksatlı Batı’nın ve Küresel güçlerin, her dönem en önemli kozları oldu…

* * *

Maksatlı Batı’nın bu oyununu, sadece ve sadece (o da yaşadığı süre içinde) Atatürk bozdu.

Maksatlı Batı, Atatürk’ten çekindiği için geri adım attı, tasarılarını askıya aldı ama Ermeni ve Kürt kartlarını oynamaktan, hiçbir zaman vazgeçmedi.

Atatürk’ün varlığı ve Lozan, onların kafasındaki hesapları hiçbir zaman silmedi.

Lozan’da İngilizlerle Musul sorunu görüşülürken, Şeyh Said isyanı; Fransızlarla Hatay sorunu görüşülürken, Dersim isyanı çıkarıldı.

Türk Ordusu, Kıbrıs’a çıktığı zaman Asala Örgütü’nün; GAP Projesi devreye sokulduğu zaman da PKK Örgütünün kıyımları başlatıldı.

Bugün de benzeri senaryolar, sahneye konuyor. Bunun için de her türlü yol deneniyor, herkes kullanılıyor, herkes bu oyunun bir parçası haline getirilmek isteniyor.

İktidarın, “açılım” projesi de bu senaryonun bir parçası…

* * *

Anımsar mısınız bilmem; bir dönem AKP İktidarının Başbakan Yardımcısı olan günümüzün Deva Partisi Lideri Ali Babacan, 8 Kasım 2009 tarihinde, Vatan Gazetesi Ankara Editörü Bilal Çetin’le yaptığı

söyleşide; “Dağlıca saldırısından sonra her şeyi göze aldık. Dönemin Başkanı Bush’u aradık. ‘Açılım adı altında, böyle böyle yapacağız… Bize yardımcı olur musunuz?’ dedik…” demişti.

Ne anlama geliyordu bu itiraf?

“Biz açılıp, saçılacağız… Ne diyorsunuz?”

Kime diyordu bunları?

Bu haritaları çizene/çizdirene/çizdirenlere… Türkiye’nin doğusunu Ermenilerle, Kürtler arasında pay edenlere….

Ne çabuk unuttuk bu zırva dillendirmeyi?

Bu haritalar, o tarihteki açılım ve saçılım projenin parçası değil mi?

Ne diyecekti Amerika?

“Hayır yardımcı olmam” mı? diyecekti.

Amerika’nın, AB’nin ve de yayılmacı/sömürgeci güçlerin canına minnet…

Onların istediği de bu zaten… Açıl, saçıl ve bölün… Birbirine düş… İç savaşı yaşa…

Zayıfla…Parçalan… Bölün…

* * *

Maksatlı Batı, bu coğrafyada, dilediği gibi kullanabileceği, (tarihte bir başka örneği olmayan) yoktan bir ulus yarattı

Yıllar önce Musul ve Kerkük sorunu konuşulurken Lord Curzon, yapay ulus Kürtleri kastederek ne diyordu?

“Biz onlara bir de alfabe verelim; o zaman görürsünüz, Kürt var mı yok mu!...”

Verdiler mi?

Verdiler…

Sadece alfabe de değil, her bir şeyi verdiler…

İçerden ve dışarıdan, her türlü olanak sağlandı.

* * *

Karşımızda, her şeyimizle bağımlı olduğumuz küresel bir güç ve onun karşısında duramayan bir yönetimimiz var.

Maksatlı Batı, yerli işbirlikçileriyle el ele vererek her bir şeyi yapıyor, yaptırıyor.

Haritalar hazır

37’si öz be öz Türkçe olmak üzere; “yüzde 91,7’si Türkçe, Farsça ve Arapça olan ve 8378 kelimeden oluşan Kürtçe’nin, (yapay da olsa) alfabesi de hazır.

Yani?

Yani ortam hazır.

Başkent Erbil hazır.

Merkez Bankası, bankalar, televizyonlar, okullar, üniversiteler… her bir şey hazır…

Ya biz, biz ne durumdayız?

Hâlâ hiçbir şeyin ayırdında değiliz.

Birbirimize düşmüş/düşürülmüş, hayal dünyasında yüzüyor, birbirimize hayali yumruklar sallamakla meşgulüz.